İstanbul Esenyurt Üniversitesi 2018-2019 Akademik Yılı Mezuniyet Töreni’nde bir ilk gerçekleşti. Antalya AKEV Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamile Perçin Akgül, ’Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Diploması’nı Esenyurt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sudi Apak’ın elinden aldı.

İstanbul Esenyurt Üniversitesi, 2018-2019 akademik yılı mezunu bin 800 öğrencisi için Veliefendi Hipodromu’nda mezuniyet töreni düzenledi. Törende Türkiye’de bir ilke imza atılarak, “Rektörden Rektöre Diploma” takdimi gerçekleşti. Üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programı öğrencisi olarak mezun olan Antalya AKEV Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamile Akgül, törende diplomasını Rektör Prof. Dr. Sudi Apak’ın elinden aldı. Törende konuşan Prof. Dr. Sudi Apak, “Bu bizim için büyük bir onurdur. Hocamız bizi tercih ettiği için çok teşekkür ederim” dedi.

Prof. Dr. Sudi Apak: “Başarılarınızı her daim izleyeceğiz”

Törende gençlere seslenen Apak, mezunlara yeni yaşamlarında başarılar dileyerek, “Diplomasını almaya hak kazandığınız mesleğinizi en düzgün biçimde icra edecek mesleki formasyona sahip yetkin kişiler olarak profesyonel hayatınıza ilk adımı attınız. Üniversitede aldığınız eğitimi, mesleklerinizde uygulamaya başladığınızda daha da ilerleyeceksiniz. Sizlerin başarılarını her daim izleyeceğiz. Başarılarınızla okulunuzu daha da yücelteceksiniz. Bundan sonraki yaşamınızda bulunduğunuz her işe katma değer katmaya çalışın. Her işinizde ‘Daha iyisini nasıl yapabilirim?’ diyerek kendinizi geliştirin. Okul olarak her zaman arkanızdayız. Yolun açık ve başarılarla dolu olsun” ifadelerinde bulundu.

Prof. Dr. Kamile Akgül :“Farklı disiplinleri tanımak beni besliyor”

Kitap yazdığı süreçte insan psikolojisine ilişkin akademik anlamda bir öngörü yakalama ihtiyacı duyduğunu ve eğitim yolculuğunun bu şeklide başladığını ifade eden Prof. Dr. Kamile Akgül, duygu ve düşüncelerinde şu ifadelere yer verdi:

“Öğrenmek hobinizse ve yaşam biçiminize dönüşmüşse zaman içinde yeni alanlarla tanışmanın tadını yakalamış oluyorsunuz. Öğrenmek öyle bir duygu ki ne kadar çok şey öğrenirseniz o kadar az şey bildiğinizi fark ediyorsunuz. Bununla birlikte de yeni alanlara vakıf olmak ayrı bir keyfe dönüşüyor. Bir iletişimci olarak diğer disiplinlerle tanışmış olmak beni besleyen bir durum. Bu yönüyle psikoloji de çok önemli bir ihtiyacımı karşıladı. Zaten bakıldığında eğer akademik dünyanın içindeyseniz okuma ve araştırma gereksinimi zaten kendiliğinden biçimleniyor. Ancak bunu görev olarak yaptığınızda çok da verim alamıyorsunuz. Bunu keyfe dönüştürüyor olmak önemli. Ben bu keyfi yakalamış durumdayım. Yıllarca ders anlattıktan sonra ders dinleyen olunca anlatılan derslerin nasıl bir keyif olduğunu fark ettim.“

Hocaları ve sınıf arkadaşları akademisyen olduğunu bilmiyordu

Yüksek lisans programına başladığı dönemde sınıf arkadaşları ve hocalarının kendisinin akademisyen olduğunu bilmediğini belirten Akgül, “Hocalarımın ve sınıf arkadaşlarımın tedirgin olmasını istemedim. Hocalarımızdan biri bizlerin ders anlatmasını istediği bir günde akademisyen olup olmadığım konusunda bir takım şüpheler duydu ve akademisyen olduğumu tespit etti” dedi.

Hocalık ve öğrenciliği bir arada yürüttü

Eğitim sürecini çok verimli geçirdiğini kaydeden Akgül, “Başka bir üniversitede dekan iken yüksek lisans programına başladım. Rektörlüğe iki ay önce atandım. Haftanın bir gününü bu eğitime harcadım. Çok veremli geçen bir eğitim süreci geçirdim. Hocaların konuşmalarını not almanın ötesinde arkadaşlarımın derste tartıştıkları anların dahi notunu alıyordum. İki, üç haftada bir blok not bitirir buldum kendimi. Bununla birlikte eş zamanlı hocalık ve öğrenciliğin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Küçük bir çocuğa bile bir şey öğretirken onun öğretmesine zemin hazırladığınızda bilgiyi daha kolay içselleştirebiliyor. Bu nedenle bu fırsatı hep sunabilmek lazım” şeklinde konuştu.

“Bilgi içselleştirildiğinde kıymetlidir”

Temel amacının gençlere örnek olduğunu ifade eden Akgül, yapılması istenilen şeyleri ancak hayata dahil ederek, iyi örnek olunabileceğini söyledi. Akgül, sözlerine şu ifadelerle sürdürdü:

“Anne ve babalar çocuklarına, hocalar da öğrencilerine bir şeyleri dikte etmeye çalıştıklarında hiçbir sonuç elde edemiyorlar. O nedenle çocukların, gençlerin bir şeyleri yapmaları konusunda dayatma yerine onların yapmalarını istediğimiz şeyleri biz kendimiz yaparsak doğal yoldan örnek olmuş oluruz. Mezuniyetimde bir öğrencim beni ayarak psikoloji alanında ikinci doktorayı yapmak istediğini ve ‘Hocam öyle bir yol çizdiniz ki arkanızdan gelme zorunluluğu hissediyoruz’ yorumlarında bulundu. Bu beni inanılmaz gururlandırdı. Önemli olan bilginin kıymetliliğine vurgu yapabilmektir. Ne yazık ki bilginin talihsiz olduğu bir süreçteyiz. Bilginin erişilir olması insanların bilgiyi yalnızca ellerinde taşımasına neden oluyor. Bilgi beyindeyse kıymetlidir. Dolayısıyla bizim bir şeklide bilgiyi içselleştirmemiz gerektiğine inanıyorum. Artık bilgi çağı değil, bilgelik çağına gelmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu bakımdan gençler öğrenmenin tadını keşfetsinler. Öğrenmeyi görev gibi görürlerse keyif alma şansları yok. Yapacaklarından keyif almaya başladıklarında ancak bilgiyi yaşamlarına taşıyabilirler ve ülkelerine faydalı birer vatandaş olabilirler.”