İNCELEME: FATİH BELGİ

Önceki günlerde ilginç bir kitap piyasaya çıktı. Christian Roudaut tarafından kaleme alınan “Şu Diktatörler Ne Yer Ne İçer?” isimli kitap, ünlü diktatörlerin sofrasındaki yemeklerle kişilikleri arasında analiz yapıyor.

“Bana ne yediğini söyle, sana nasıl bir diktatör olduğunu söyleyeyim” Christian Roudaut’un bu veciz ifadesi Say Kitap’tan Deniz Özel’in çevirisi ile çıkan “Şu Diktatörler Ne Yer Ne İçer?” isimli kitabın ön tadını hissetmemiz adına önemli bir vurgudur.

Yemek olgusu, toplumların tarihsel ve kültürel parçası olarak asırların birikimini taşır. Aynı zamanda sadece karın doyurma eylemi olarak da görülemez. Bunun ötesinde kültürel motiflerin birer parçası olarak da karşımıza çıkar. Bu çerçevede yemek; törenlerin, dini merasimlerin, düğünlerin, ölümlerin, şölenlerin ve davranışların temel olgusu olarak değerlendirilebilir.

Mutfaklar, bir toplumun tarihini; kültürel, ekonomik ve politik boyutlarıyla yansıtan alanlar olarak değerlendirilebilir. Söz konusu durumu teolojik anlatılarda da görmek mümkündür. Adem’in cennetten kovuluş hikayesi de yasaklı elmayı yemesiyle doğrudan ilişkilidir. Tanrı’ya karşı işlenen bu suç, bir açıdan yemek olgusunu da göz önünde bulundurmayı zorunlu kılar. Bu ifadelerden hareketle mevcut kitap, dünya tarihine damga vurmuş ve dünya tarihinde yara izleri bırakmış diktatörlerin sofrasına odaklanıyor.

Hitler’den Stalin’e, Mao’nun, Saddam’ın, Çavuşesku ve Bokassa’nın sofralarına dek birçok örneği araştırarak bu diktatörlerin kişilikleri ve halka bakışları hakkında tartışmalar yürüten yazar, totalitarizmin aynası olarak diktatörlerin tabaklarına odaklanmaktadır. Bu tabaklar sadece karın doyurmanın resmini çizmemektedir. Aynı zamanda liderlerin yaşamına ve zihniyet dünyasına yönelik ipuçları da sunmaktadır.

Kitap, tanıtımında, “Hitler kaprisli bir vejetaryendi. Stalin’in akşam yemeği sofraları siyasi tuzakların bir parçasıydı. Mao “devrimci” yiyeceklerden hoşlanırdı. Çavuşesku yeme içme konusunda “hijyene” çok önem verirdi. Bokassa’nın ziyafet sofraları Fransa krallarının soflarını aratmazdı. Saddam Hüseyin ise tam bir mutfak şovenistiydi” der.

Bu değerli çalışmayı, kültür dünyamıza kazandıran yayınevine ve çevirmene şükranlarımızı sunarız.