Günümüzde sadece balıkçı tekneleriyle ulaşılabilen 10 dekarlık alana sahip Kül Adası'nın tanıtılıp turizme kazandırılması halinde Konya'nın yeni bir çekim ve cazibe merkezi olabileceği belirtiliyor.

Selçuk Üniversitesi (SÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Beyşehir Gölü'nün tarihi süreçten itibaren insanların etrafında yoğun olarak yerleşimler kurduğu bir alan olduğunu hatırlatarak, “Dolayısıyla göl, insan hayatının doğrudan içinde. Yani insanlar bu gölün her şeyinden faydalanıyor, hayatlarının bir parçası oluyor.

O yüzden hayatlarının pek çok döneminde de onların hikayelerine, öykülerine, tarihlerine, sanatlarına konu oluyor. Bu gölle ilgili de insanlar tarihi süreç içerisinde pek çok efsaneyi ve hikayeyi günümüze kadar anlatagelmiş. Bunlardan birisi de göldeki adalarla ilgili, gölde yürüyen kervan efsanesi, Amazonlar efsanesi, Anamaslar efsanesi gibi çok sayıda anlatılan efsane var. Bunlardan birisi de Kül Adası efsanesidir” dedi.

Kül Adası efsanesi

Prof. Dr. Muşmal, geçmişten günümüze anlatılan Kül Adası efsanesinin içeriği ile ilgili şu detayları anlattı:

“Bunların çoğu ‘su batan' denilen cinsten. Suğla Gölü'nde de çok sayıda düden vardır. Su batan ve su çıkan olmak üzere. Su batan ne demek? Gölün belli noktalarında suyun kaçış yaptığı, karstik alanlara, çukurlara kaçış yaptığı yerlere ahali ‘düden' der. Bu su, Anamas Dağları'ndan batar, su batan bir yerde çıkan, ona su çıkan derler. Beyşehir Gölü'nün tabanında da coğrafi araştırmalarda ciddi düdenler olduğu görülüyor. İşte zamanın birinde, halk arasında Sultan 1. Alaaddin Keykubat devri olduğu söyleniyor. Çünkü Alaaddin Keykubat'ın burada epey vakit geçirdiğini biliyoruz, Kubadabad Sarayı'nı kurduğunu biliyoruz. Yahut Beyşehir'i kuran Seyfettin Süleyman Bey'in oğlu Mübarizeddin Mehmet Bey zamanında olduğu da rivayet ediliyor. Beyşehirli yaşlılarla, aksakallılarla konuşursanız, Beyşehir'in sahil kenarında bulunan göllerdeki yerleşimlerde yaşayan insanlarla, balıkçılarla konuşursanız, size onlar o efsaneleri anlatır. Hem de öyle anlatırlar ki, sanki bire bir yaşamış gibi anlatırlar, sanki o adanın oluşumunu görmüş gibi anlatırlar size. Biz de balıkçılarla, yaşlılarla konuştuk, onlar bize bir efsane anlattılar. Kül Adası'nın nasıl olduğu ile ilgili yıllardan beri anlatılan efsane bu. O zamanlarda beyin oğlu ya da sultanın oğlu, ava çok meraklı. Beyşehir'de de çok çeşitli av imkanı var. İşte ava düşkün bir bey Beyşehir Gölü'nün Hüyük ilçesi sınırlarında; o gün tabii Eşrefoğlu Beyliği toprakları bugün Hüyük ilçesi sınırlarında kalıyor. Ava gitmiş, gözüne bir ceylan ilişmiş, kaybetmiş ceylanı, dönmüş gelmiş. Ertesi gün yine, üçüncü seferde demiş ki ‘ben bu ceylanı yakalayacağım'. Yine ceylanın peşinden koşturmuş, ceylan onu, Beyşehir Gölü'ne doğru çekiyormuş. Ceylan sulara doğru, göle doğru bir hamle yapmış ve o arada atının üzerinde ceylana karşı hızla yaklaşan bey atını tekrar kamçılayınca at suya doğru yönelmiş. İşte o civarda bir düden atıyla birlikte beyi almış düdenin içerisine çekmiş. Bey bir süre görünürde su üstünde çabalamış ve sonra da gözden kaybolmuş, hemen yakınlarda bulunan bir çoban köylü durumu izlemiş, hemen haber salmış ve Eşrefoğlu Mübarizeddin Bey'e kadar kara haber ulaşmış. Bey canhıraş bir şekilde göl kenarına oğlunu çeken düdenin kenarına kadar gelmiş düdeni görmüş ama oğlu yok. Olayı dinledikten sonra o hiddetle demiş ki ‘tez elden bu düden kapatıla, emrediyorum ferman salıyorum'. Hikaye bu ya, herkes evinde yün, yapağı, kıl, keçe, kül, ne varsa getirecek bu düdene basacak. Göle, o düdene hemen yakındır Kül Adası zaten. Bugünkü adanın bulunduğu yere taşıyarak o kayıklarla kendi imkanlarıyla önce yünleri basmışlar, arkasından yapağıları basmışlar, kılları basmışlar, keçeleri basmışlar, dolmuyor. Hala düden akmaya devam ediyor, tekrar emir salmış, ‘bu bir salmadır evinde ne kadar külü olan insan varsa, bir kış boyu, üç kış boyu, beş kış boyu, getirecek bu külü buraya dökecek'. İnsanlar yıllarca o küllerini getirmişler, oraya dökmüşler, yıllarca o düden dolduğu gibi zaman içerisinde orası bir tepe haline gelmiş. İşte bize anlatılan, yaşlıların anlattığı Kül Adası efsanesi budur. Hatta yaşlılar ona şunu da ekler biraz daha inandırıcı olsun diye. Derler ki, halkın elinde, o salmaların makbuzu dahi vardı, biz o makbuzları evlerde görmüştük. Yani ‘küllerinizi alın gelin ve adaya dökün' diye, ellerinde makbuz verildiğini dahi söylerler. Tabii adanın yapısına baktığınızda gerçekten sanki oraya bir kül dökülmüş de suni bir şekilde oluşmuş gibi görünüyor. Yani öyle bir yapısı var, diğer adalardan biraz farklı ve ilgi çekici. Hüyüklüler, Beyşehirliler veya ülkemizin kıymetli insanları bu efsaneyi duyduklarında fırsatları varsa Kül Adası'nı görmeye gitsinler. Çünkü o adanın durumu, diğer adalardan biraz farklı. Bu olay gerçek midir?, tarihi kayıtlarda buna dair herhangi bir ize rastlamıyoruz. Ama insan hafızasında, halkın anlatımlarında o efsaneyi dilden dile nesilden nesile Beyşehir Gölü'nü gören bütün köylerde bu gölden istifade eden bütün insanlardan dinlemek mümkün.”