İNCELEME: FURKAN AŞKIN

Dünya sinemasında bir sinema filminin çekim hikâyesini konu edinen birçok sinema filmi mevcuttur. Böyle bir konunun hem kendi içerisindeki hikâye bütünlüğü hem de teknik boyutu, ip üstünde yürümek gibidir. Ülke sinemamıza baktığımızda ise bunun sayısının sınırlı olduğunu söyleyebiliriz. Böyle bir hikâyeden söz edildiğinde akıllara ilk olarak Yavuz Turgul’un Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni filmi gelmektedir.

Yavuz Turgul’un sineması aslında tarihsel ve tematik bağlamda belli epizotlara ayrılmış durumdadır. Hatta kendi sinemasının bir ayracı konumundaki Eşkıya filmi Modern Türkiye Sineması dediğimiz bir çatının temellerini atmıştır. Eşkıya filmi, Yeşilçam’ın sonlandığının habercisi yeni bir sinema biçiminin başlangıcının da sembolü konumundadır.

Turgul sinemasının tematik benzerliklerinden biri kahramanlarının çoğunun tragedya kahramanlarına benzer özellikler sergilemesidir. Bu kahramanların ortak özellikleri, uğrunda ölünecek bir erdem için savaşıp, sonunda şu veya bu şekilde yenik düşmeleri, savaşlarının karşılığını alamamalarıdır. Diğer yandan uğruna savaştıkları şey hem kendi sonlarını hazırlayacaktır hem de onların efsaneleşmelerini sağlayacaktır. Seyirci ise bu karakterlerin kazanma şansının olmadığını daha filmin başından itibaren bilecektir. Yine böyle bir “savaş”ı kazanamayacak olan karakterlerimizden birisi de Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni Haşmet’tir.

1990 yapımı filmde Haşmet Asilkan devamlı aşk filmleri çeken bir yönetmen sıfatındadır. Batılı bir entelektüel olma arzusunda olan Haşmet operalara, resim sergilerine gitmektedir. Fakat operada uyuklayan, resimden anlamayan bir karakter için bu sadece beyhude bir çabadan öteye gidememektedir. Yavuz Turgul’un sinemasında batılı olmaya çalışan karakterleri görmeye alışkınızdır. Bu batılılaşma aslında diğer yanıyla da bir modernite eleştirisidir. Bu yaklaşım aslında edebiyatımızda da tanzimattan beri süregelen bir doğu batı ayrışmasının, karakterlerin üzerinde yarattığı bir yarılma şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Batılılaşma burada geleneklerden kopuşu imlediği gibi diğer yanıyla biçimin, içeriğin önüne geçmesini imlemektedir. Özelikle Haşmet’in, entelijansiya tarafından dikkat çekmek için hapis yattığı yalanını bulması, bir fular ve pipo ile kale alınma arzusu, ülkemize yerleşmiş olan batılılaşma serüvenine de bir taşlamadır.

Filmde gelenek ve modernlik arasındaki ilişkiyi bir tür kimlik sorunuyla kavrayan Haşmet Asilkan’ın değişim çabası çerçevesinde tartışır.  Haşmet, bir gün geçmişine dair ne varsa arkasında bırakıp toplumsal konulara parmak basan bir film çekme ümidiyle yazdığı senaryo ile yapımcı aramaya başlar. Bu serüvende oyuncu seçimleri, sette çalışacak emekçiler, hikâyenin arka fonunda Yeşilçam döneminin yaygınlaşmış sorunları izleyici ile buluşan birer yan hikâye dizinidir. Aslında diğer yanıyla buradaki sorunlar günümüzde de devam etmektedir. Filmin sunduğu Yeşilçam ise çökmüş ve can çekişen bir Yeşilçam’dır. Ne yapacaklarını bilmeyen ve yeni bir arayışta olan yönetmenler, işsiz oyuncular, iflas eşiğine gelmiş yapımcılar hem Yeşilçam’a bir ağıt hem de yaşanan kara komedi tadındaki trajik olaylar, Yeşilçam’a bir eleştiri tadındadır. Haşmet, Turgul sinemasının mücadeleden bıkmayan ve yenilgiye mahkûm karakterlerindendir.

Haşmet Asilkan kendi adının önüne gelmiş olan Aşk Filmlerinin Unutulmaz yönetmeni sıfatından kurtulmayı arzulamaktadır. Bu kurtuluş çabası geleneksel olandan kopuşu imlemektedir. Aynı zamanda Haşmet’in bir sahnede “Allah’ım ne olur yardım et bana, çok güzel bir film yapmak istiyorum” ifadeleri, güzel olanı geleneğin dışında aradığını yansıtmaktadır.  Fakat bu tabii ki Haşmet Asilkan üzerinden bir eleştiridir. Çünkü geleneği temsil eden Nihat karakterinin cevabı “Allah’ın elinden sanıldığı kadar çok şey gelmez”dir.  Film Haşmet Asilkan aracılığıyla bizlere “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” demektedir. Bu bağlamda Haşmet kendi kültürünün dışında bir film yapmak istemektedir, ama yanlış yoldadır. (1)

Bu yeni film serüveni ise Haşmet’in, filmin başrol oyuncusuna âşık olması, yapımcının kaçması, sette yaşanan birtakım problemlerden dolayı filmin bitmesi sonucunda bir işkenceye dönecektir. Haşmet inatçılığıyla filmi bitirmiştir ama beklediğini alamamıştır. Yine dikkate alınmamıştır.  Diğer Turgul karakterleri gibi bu savaştan mağlup ayrılmıştır. Filmin sonunda ise intihar edecekken yeni bir film teklifinin gelmesiyle geleneğe ve kendi döngüsüne dönecektir.

Bu coğrafyanın temel sorularından biri doğu-batı, gelenek ve modernlik çatışmaları Cumhuriyet’ten beri tazeliğini korumaktadır. Film bu çatışmayı bizlere sergilerken diğer yanıyla da bir sanatçının var olma çabasını kara komedi tadında bir serüvenle bizlere izlettirmektedir.

Kaynak:

(1) Yavuz Turgul’dan Terrence Mallick’e sinema yazıları, Oğuzhan Ersümer