İNCELEME: FURKAN ÖZEL

31 Mart yerel seçimlerine kısa bir süre kala tüm süreç, siyasetin kısır tartışmalarına kurban verilmekte. Bu durum yerel yönetimlerin temelde ne için var olduğunu bizlere unutturuyor.

Yerel yönetimlerin işlevlerini sınıflandıran belirli görüşler vardır. Bunlardan ilki araçsalcı yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre yerel yönetimler, belirli sınıf veya zümrelerin çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. Karar alma mekanizmalarında da bu kesimlerin temsilcilerinin olduğunu iddia eder. Haliyle bu görüş temelde yönetici sınıfın veya üretim araçlarına sahip olan sınıfların yeniden üretimi sağlamak için yerel yönetimi kendi çıkarları adına kullanıldığını vurgulamakta.

Yerel yönetimlerin işleyişini sınıflandıran diğer görüş ise çoğulculardır/plüralistlerdir. Bu görüş düşünce anlamında temellerini liberal yaklaşımdan alıyor. Yerel yönetimlerin demokratik değerler çerçevesinde hareket ettiğini varsayar. Bu varsayımla birlikte liberal düşünce içerisinde yer alan temsili demokrasi ilkelerini uygular. Bu teoriye göre toplumsal yapı, tek bir egemen gücün (araçsalcı yaklaşımın tersine) isteklerine göre düzenlenemez. Liberal demokrasiler içerisinde yer alan kurumlar toplumun farklı kesimlerini temsil eder, yönetime ve karar alma süreçlerine dâhil eder. Haliyle bu yaklaşım içerisinde toplumsal ve siyasi güç, çok sayıdaki farklı grup içerisinde dağıtılmıştır. Böylece farklı çıkar grupları hak ve hukuk temelli bir siyasal alana çekilerek karar alma sürecine dâhil edilirler. Bu noktada çoğulcu yaklaşım, araçsalcı yaklaşımın ‘halkın fikirleri, yönetici grup tarafından kontrol edilip, yönlendirilebilir’ tezinin tersine ‘yöneticilerin gücü, halk tarafından sınırlandırılıp, kontrol edilebilir’ görüşünü savunur.

Yerel yönetimlerin işlevlerini sınıflandıran bir diğer yaklaşım ise yapısalcılardır. Bu yaklaşım düşünce olarak 1960 ve 1970’lerde ön plana çıkan Yapısalcı düşünceden doğmuştur. Yapısalcı yaklaşımda yerel yönetimler, kapitalist sistemin yapısal özelliklerinin neden olduğu sorunları çözmeyi amaçlayan araçlardır. Bu nedenle yerel yönetimler kapitalist sistemin yeniden üretimini sağlamaktadır. Bu noktada yapısalcı yaklaşım, çağdaş kent toplumunu kapitalist piyasanın bir ürünü olarak görme eğilimindedir. Kent ise kapitalist üretim ilişkileri ile ele alınmalıdır. Kentler içerisinde işlev gören yerel yönetimlerde bu ilişkilerden azade değildir.

Yapısalcı yaklaşıma göre kapitalizmin iç çelişkileri ve bunları gidermeye çalışan mekanizmalar üzerinde durulmalıdır. Yerel yönetimlerinde bu yapısal sorunların zararlarını gidermeye çalıştığının farkında olunmalıdır. Kapitalizm, tarihsel olarak meta üretimi ve artı değeri en üst seviyeye çıkaran bir üretim tarzı olmasına karşın üretimdeki bu sosyalizasyon süreci ile üretim araçlarının özel ellerde toplanmasının yol açtığı sınıflar arası eşitsizliği yapısal olarak içinde barındırır. Sistem sürekli bu eşitsizlikleri yeniden üretirken zaman zaman sistemi tehlikeye atmaktadır. Bu yapının yol açtığı iktisadi krizleri aşmasında yerel yönetimler araç rolü görmektedir. Özellikle kapitalist piyasa içerisinde özel mülk sahibi olan bireyler ve firmalar kent toprakları üzerinde, piyasa koşullarında özgür kararlar alabilmektedirler. Ancak bu şekilde alınan çok sayıdaki kararın yaratacağı tahmin edilemeyen etkilerin yol açtığı yıkıcı sonuçları yerel yönetim müdahalesini gerekli kılmaktadır. Bu yaklaşım teorik olarak araçsalcı yaklaşıma benzese de yerel yönetimlerin salt bir sınıfın çıkarına hizmet ettiğini söylemez. Çünkü yerel yönetimlerin altyapı, ulaşım gibi hizmetleri sadece kapitalist sistemin yeniden üretilmesini sağlamamakta, gündelik yaşamın devamını sağlayan da unsurlardır. Ancak yerel yönetimlerin bu faaliyetlerinin uzun vadede sermaye lehine işlediklerine de değinirler.

Nuri Bilge Ceylan Cannes'da son 7 filmiyle 8 ödül kazandı... Nuri Bilge Ceylan Cannes'da son 7 filmiyle 8 ödül kazandı...

Haliyle seçmenlerin, yerel yönetimin neye hizmet ettiğinin farkında olması gerekmektedir. Türkiye’de yerel seçimlerde aday olan kişilerin de seçimi kazandıkları takdirde yetkilerini ne yönde kullanacaklarına yanıt vermeleri gerekir. Yönetimlerinin sermaye gruplarının yeniden üretimini sağlayacak yönde mi kullanacakları yoksa toplumdaki farklı grupların ya da halkın yönetime ve karar alma mekanizmalarına dahil olmasını sağlayarak mı kullanacaklar?

Seçim süreci de seçmenler tarafından bu konuya çekilmelidir. Çünkü demokrasi 4-5 yılda bir seçim doğrultusunda belirlediğimiz başkanlardan ibaret değildir. Demokrasi katılım ile sürece dâhil olmadır.