HABER: CÜNEYT ALKIŞ

KAMERA: SERHAT HALLAÇ

Depremin yaraları sarılmaya çalışılırken bir yandan da deprem bölgesinde yeniden inşa edilecek kentlerin nasıl olması gerektiği konusu ile deprem riski olan şehirlerdeki son durum konuşulmaya başlandı. Petra Planlama ve Mimarlık firma sahibi olan, Bursa Uludağ Üniversitesi’nde ders veren ve uzun yıllar yerel yönetimlerde çalışan 30 yıllık Yüksek Şehir ve Bölge Plancısı Uluay Koçak Güvener de bu konularla ilgili önemli tespit, uyarı ve önerilerde bulundu.

1000 KİŞİLİK UZMAN EKİP, BÖLGEYİ PLANLAMALI

Öncelikle deprem bölgesinde yer alan şehirlerde yeni kentler kurulurken acele edilmemesi gerektiğinin altını çizen Güvener, “Deprem yaşanan bölgede yeni planlama kentsel bütünlük olarak ele alınmalı. Şehir plancısı, mühendis ve mimar gibi teknik insanlardan oluşan güçlü bir ekip kurulması gerekiyor. Planlama şehrin özelliklerine uygun olmalı. Kentleri planlarken, faylardan, taşkın sahalarından uzak durulması gerekiyor. Kentleri afetlere dirençli hale getirmeliyiz. Kesinlikle aceleye getirilmemeli. Çok geniş bir ekiple yapılmalı. 10 şehri düşündüğümüzde minimum 500 ila 1000 kişiden oluşan bir ekibin çalışma yapması gerekiyor” diye konuştu.

Bölgede önemli tarihi yapılar olduğuna işaret eden Güvener, “Bu bölgelerde bir takım tarihi yapılar da yıkıldı veya zarar gördü. Burada mühendis, mimar ve şehir plancılarıyla restorasyon çalışmaların başlatılması ve bu değerlerin tekrar ayağa kaldırılması gerekiyor” dedi.

Karacabey’de yeri değişen TOKİ’ler Karakoca’ya yapılıyor. Peki tam yeri neresi? Karacabey’de yeri değişen TOKİ’ler Karakoca’ya yapılıyor. Peki tam yeri neresi?

ACELE EDİLMEMELİ

Japonya’da geçici barınmalardan kalıcı barınmalara geçiş sürecinin 5 yıl olduğunu ifade eden Güvener, “Yapacağımız planlama önümüzdeki 50-100 yılı planlayacak. Biz yeni yerleşim yerlerini 2-3 yıl yaşasınlar diye yapmayacağız. Aceleye getirmeden, bilimin ışığında doğaya uyumlu bir şekilde yapmalıyız. Eğer illa ki acele yapmak istiyorsak da bahsettiğim 1000 kişilik uzman bir ekiple tüm bölge ölçeğinde çalışırsak planlamayı kısa sürede hayata geçirebilirsiniz” ifadelerini kullandı.

HIZIN KÖTÜ SONUÇLARINI YAŞIYORUZ

Hızlı kentleşme ve hızlı planlamanın sonucunu yaşıyoruz diyen Güvener şöyle devam etti: “Avrupa’da oluşan sanayi devriminden sonra, sanayide çalışacak insana gereksinimden dolayı şehirlere göç arttı. Avrupa ülkeleri bir süre sonra baktılar ki bu sanayilerin çokluğu çevreye zarar veriyor. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelere desantralize ettiler bu çalışma alanlarını. Ülkemizde de gerek lojistik gerekse de insan kaynağı olarak Marmara Bölgesi öne çıktı. Böylece buradaki kentlerimiz 1970’lerden sonra hızlı bir şekilde göç aldı. Bu göçler çarpık kentleşmeye yol açtı. Bu süreçte depremsellik, sel, heyelan vs gibi afet riskleri çok fazla irdelenemedi. Hatta Covid salgınında bile bunun olumsuz örneklerini yaşadık. Tasarlanamadan mevcudiyet kazanmış şehirler için kötü sonuçlar doğurdu. Biz, hızın kötü sonuçlarını yaşıyoruz. Hız olmamalı.”

PLANLAMADA İYİ UYGULAMADA KÖTÜYÜZ

Önerilerini de sıralayan Güvener şunları söyledi:

“İş seçenekleri, sağlık, eğitim ve sosyal ortama ulaşım daha kolay olduğundan herkes şehre geliyor. Tüm bunları kırsalda oluşturmamız gerekiyor. Almanya bunun en güzel örneği. Tüm planlara sadık kalınmış ve en büyük şehri 3 milyon bile değil. Her bölgeye farklı fonksiyonlar atanmış. Aynısını yapmalıyız. Kırsal planlama şart. Bizim ülkemizde kırsal planlama politikalarının çok hızlı bir şekilde geliştirip bu şehirlere yığılmış nüfusların dağıtılması gerekir.”

DEPREM KONUSU, MATEMATİK KADAR ÖNEMLİ

“Bu depremden sonra yapılan planlamalar umarım uygulanır diyen” Güvener,

“1999 Marmara Depremi’nden sonra bir çok acil eylem planı ve raporlar hazırlandı. Ben de hazırladım. Bakanlıklar hazırladı, kentsel şuralar yapıldı, yüzlerce akdemiysen, mühendis, mimar ve şehir plancısı çalıştı. Ama kaçı uygulandı emin değilim. Planlamada çok iyiyiz ama uygulamada kötüyüz” dedi.

Okullarda deprem dersi olmalı diyen Güvener, sözlerini şöyle noktaladı: “Deprem konusu bir matematik kadar önemli bu ülkede. Yaşadığımız yerden çalıştığımız yere ve hatta tatile gittiğimiz yere kadar her yerin afetlere karşı dirençli yerler olması gerekiyor. Bunun için de planlamaların yöneticilerce uygulanması ve en önemlisi vatandaşın bilinçli olması gerekiyor. Bu bilinci artırmalıyız. Okullara deprem dersleri koyulmalı. Matematik dersi kaç saatse deprem dersi de o kadar saat olmalı.”

Editör: TE Bilisim