İNCELEME: SAMET ALTINTAŞ

Italo Calvino Görünmez Kentler kitabında şöyle bi cümle kurar: “Bir kentte hayran kaldığın şey onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır.”

Bu söz, aslında kişinin mekânla kurduğu diyaloğun yansıması gibi. Türkiye, her ne kadar hamaset çukuruna saplanmış bir geçmiş diskuru çekse de, ortada karakterini muhafaza (ve müdafaa eden?) ‘şehir’kalmadıysa da, memleketin her tarafı betona batmış ve ortalık rantsal dönüşümden toz duman olsa da garip ve tuhaf biçimde bazı yerler hâlen kendi hikâyesini anlatıyor, muhiplerine.

Bu girişi Ata Demirer’in “Bursa Bülbülü” filmi için yaptım. Sinemanın iç tekniğinden çok anlamam, sevdiğim bazı diyalogları tekrar eder durumum: ‘sen oradaydın ve benimle tanışacağını henüz bilmiyordun’ ya da ‘sen dizime yattın, ben bir hikâye anlattım, sen büyüdün...’ gibi.

Ancak, zaman ve mekânın insanla mevcut olduğuna inanan biri olarak, bir film nerede çekilmiş, hemen bakarım. Çünkü bu, hatıralar yerli yerinde mi değil mi bence mutlak bilgi verir. Öyle ya yaşanmışlılar ve artık bizim için çok geride kalmış bulunan anılar, insan aklının sınırları haricinde başka nerede muhafaza edilir ki? Ruhumuzun parçacıklarını yeniden bir araya getireceğimiz, dağılan yerlerimizi toparlayacağımız yegânesaha, kişinin doğduğu yahut büyüdüğü yerdir.

Hatıralarımızın Üstüne Otel Yapmışlar!

Hâl böyleyken insanlar, neden mutsuz ve gergin, hiç düşündünüz mü? Bu sorunun yanıtı salt ekonomik, politik ve dahi gündelik açmazın getirdiği heyulayla izah edilemeyecek kadar derin ve uzun gider.

Basit bir misal vereyim: 2010’dan beri tersine bir istikrarla iktisadî problemler yaşayan, hükümetlerin borç krizleriyle boğuştuğu komşumuz Yunanistan’da hayat oldukça canlı, insanları da baya neşeli. Çünkü evlerine, sokaklarına, caddelerine, şehirlerine gözleri gibi bakıyorlar. Çünkü insan, içinde yaşadığı mekânların huzuru içinde sağlıklı zamanlar geçirir. O yüzden Yunan adalarına gitmek, Türklerin kendilerini iyi hissettikleri aktivitelerin başında geliyor, hâlâ. Çünkü Türkiye’de Mazhar Alanson’un şarkısında söylediği gibi hemen herkesin hatıralarının üstüne otel yapıldığı için hüzünlüyüz.

Ata Demirer de ilk gençlik günlerinin geçtiği ve artık kırıntıları kalan eski Bursa’yı anlatıyor son filminde. Başlığa uzanırsak; Bursa Bülbülü bize ne söyledi? Çok uzatmadan, kestirmeden cevap vereyim…

Şehir, o kadar örselenmiş, yıpratılmış ki Mudanya diye verilen sahnelerin çoğu Erdek’te çekilmek zorunda kalınmış. Böylesi bir tercih bile kentin geçirdiği dönüşümün ne kadar sert olduğunun kanıtı. İşte bu sebepten, yani bir zamanlar var olan Bursa’nın avuçlarımızda ufalanmasından, ellerimizden kayıp gitmesinden ötürü kederli bir mutlulukla baktık ekrana. Hikâyenin kendisine dokunan yanlarını görünce insan, biraz daha hüzünleniyor ya da yaş aldıkça bahane arıyor ağlamak için.

Bursaspor, 24 Yıl Sonra Şampiyon Olacak!

Şimdi tam burada kişisel bir mukayese (muhasebe?) yapayım, müsaadenizle. Filmin ana karakteri Cengiz Sezen, Çokran Plak’ın stüdyosuna giriyor kayıt için. Ben aynı yerden Cem Karaca, Fikret Kızılok kasetleri alırdım. Filmdeki kayıt stüdyosu için Eski İpek Han kullanılmış. Ben Emir Han’daki kitapçıda çalışırken her gün önünden geçerdim buranın. Sonra duvarda Bursaspor’un 1986’da kazandığı ilk ve tek Türkiye Kupası’nın posteri var, yakışıklı Sedat Üç’ün kaptan olduğu. Şehrimin takımı yirmi dört sene sonra şampiyon olacak, forward history.

Tahtakale’yi ne kadar sevdiğimiz, buraya ne kadar meftun olduğumuz artık aşikardır sanırım. Çünkü çocukluk arkadaşım Cihan Taşan’la beraber 2019’un güzünde başladığımız ve “Tahtakale Buluşmaları-Bursa Konuşmaları” adı altında kültür-tarih sohbetleri düzenlediğimiz platformda yüz programı geride bıraktık.

Yok hayır, biz burada ‘ah Bursa, eskiden ne güzeldi’ nostaljisi (dozunda bir geçmişseverlik de gerekli bu arada) yapmıyoruz. Şehri; İmparatorluğu ve devamında Cumhuriyet’i kuşatmış, çepeçevre sarmış, devlet aklını, ruhunu ve kalbini inşa etmiş bir entelektüel mesele olarak ele alıyoruz. Pek tabi, konulara ‘ikinci zaman’ın vizöründen bakıyoruz, e bu kadar romantizm de olsun ama değil mi? Filmde sıkça anılan Kanarya Sevenler Derneği, dükkan değiştirse de hâlâ burada, bülbül ötümlü kuşların yeri yani.

Eski Bursa’nın Sesleri Derlenmiş

Kamera açılarında; fonda Muradiye’nin olması, Hisar’ın şehrin iç denizi olarak platoya dönüşmesi, sahne geçişlerinde Ulu Cami’nin gösterilmesi, Çekirge-Kükürtlü hamamlarının hatırlatılması, Mudanya’nın büyük ve sıcak bir aile çay bahçesi olması, İskender kebap yenilmesi, Kültürpark’ta göl bisikletine binilmesi, Deli Ayten’in (sadece Bursalılar bilir) iki yerde görünmesi, Müzeyyen Senar ve Zeki Müren’in saygıyla anılması gibi eski şehrin eskimez anılarını kaydetmiş Ata Demirer, ne de güzel yapmış.

Galiba en trajik gönderme de senaryonun sonunda: Arzu, aşkını değil gerçeğini tercih edip İstanbul’a gidiyor. Cengiz ise hayalleriyle birlikte Bursa’da kalıyor.

Çünkü ‘yazın bittiği her yerde söylenir’se kadının gittiği de her yerde söylenir.

Çünkü bu, hep böyledir.