İNCELEME: FURKAN ÖZEL

Olağanüstü hal ve egemen gibi kavramlar hukuk felsefesi içerisinde uzun bir süredir çeşitli tartışmalara neden oluyor.

Bu noktada olağanüstü hal, herhangi bir hukuki düzenleme tarafından öngörülemeyen durum olarak ifade edilebilir. Aynı zamanda olağanüstü hali egemen olanın herhangi bir kısıtlamaya tabi olmadığı bir dönem olarak ifade edebiliriz.

Olağanüstü halden söz ederken özellikle Carl Schmitt isminden söz etmemek olmaz. Schmitt, Nazilerin uygulamalarını meşrulaştırmak adına benimsedikleri tutumlara hukukun yorum getirmekte zorlandığını ifade eder. Söz konusu durumun ise hukuk alanına olan inancının sarsılmasına neden olduğunu aktarır. Schmitt, hukuk biliminin, temelde gündelik yaşamın sorunları veya ticari hayatla meşgul olduğunu, egemenlik gibi tanımlanabilir olanın dışında yer alan kavramları ‘rahatsız edici’ bulduğunu söylemektedir. (1)

Schmitt, belirli bir düzen içerisinde yer almayan ve hukuki olanın üzerine tanım yapamadığı kavramları tartışma konusu yapar ve modern hukuk sisteminin açıklarını gösterir.

Schmitt düşüncesinin temelinde modern hukuki sistemin, politik olandan doğduğu düşüncesi vardır. (2) Bu düşünce ortaya şöyle bir karşıtlığı çıkarır; hukuk ve devlet (egemen) karşıtlığı. Kural koyucu ‘devlet (egemen) mi olacak, yoksa hukuki düzen mi?’ sorusu ön planda tutulur.

Schmitt’e göre devlet, hukukun üstünde bir konumda yer almaktadır. Devletin varlığı tehlikede ise hiçbir hukuki düzenleme, olağanüstü hale karar veren otoritenin önünde engel oluşturamaz. (3)  Nihayetinde devletin varlığı meselesi gündeme geldiğinde egemen güç, hiçbir hukuki düzenlemeyi dikkate almadan hareket edebilir. Ancak sebebi ne olursa olsun, hukuki düzenin olağanüstü hal durumlarında egemenin karşısındaki konumu son derece şaşırtıcıdır.

Egemen, olağanüstü hale karar verendir. (4)

Egemen, olağanüstü hale karar veren olarak hem hukuk düzeninin içinde hem dışında yer alabilir. Böylece egemen, hukukun geçerliliğini askıya alma konusunda yasal yetkiye sahip olmakla kendisini yasal olarak hukukun dışında tutar. (5) Bu sayede olağanüstü hal, bir sınıfa veya sınıflandırılmaya dâhil edilemeyen bir şeye dönüşmektedir. Bu durum hukukun müdahale edemediği bir alanı oluşturur. Nihayetinde hukuki düzenin işlemesi için bir düzenin var olması gerekmektedir. Ancak hukuki düzen, olağanüstü hal durumlarında işlemez. Yani hukuksal olarak teminat altına alınan her şey bu süreçte tehlike arz eder. Egemen bunu tanımayabilir. Keyfi uygulamaları işe koşabilir.

Yukarıda sözünü ettiğimiz durumu engellemek adına Federal Almanya örneğine bakmamız gerekebilir. Egemen ve olağanüstü hale karşı olarak Federal Almanya’da uygulanmaya başlanan Anayasa Şikâyeti kavramı egemenin oluşmasını engellemek adına iş görür. Nihayetinde Almanya’nın 2. Dünya Savaşı sırasında yaşadığı deneyimler, hukuki düzenin kolayca askıya alınmasını engellemeye yönelik düşünmeyi gerektirmiştir. 1969 yılında uygulamaya konan Anayasa Şikâyeti egemenin oluşmasının ve olağanüstü halin önüne geçmeye çalışmaktadır. Bu noktada Almanya’da Anayasa Mahkemesi, hem kişilere yasal haklar (subjektif) vererek anayasal düzeninin koruyuculuğunu yapmalarını sağlarken hem de almış olduğu kararlarla (objektif) egemenin oluşmasını engellemeye çalışmaktadır.

Almanya’da kişiler, temel hak ve benzeri haklarının kamu gücü tarafından ihlali durumunda Anayasa Mahkemesi’ne Anayasa Şikâyeti yolu ile başvuru yapabilmektedir. Üstelik Almanya’da kişiler direkt yasalara Anayasa Şikâyeti yoluyla başvuru yapabilmektedir. Almanya’da 1969 yılında uygulamaya konan Anayasa Şikâyeti’nin Türkiye’de uygulamaya konması 2012 yılında mümkün olmuştur.

Türkiye’de bireysel başvuru yolunun açılmasındaki itici güç ise Türkiye’den Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne temel hakların ihlali doğrultusunda yapılan şikâyetleri azaltmak olmuştur. Nihayetinde Türkiye’de itici gücün bu olması, bireysel başvuru yolunun hukuk devleti ilkeleri gözetilerek yapılmadığını göstermektedir.

Türkiye’de kişiler temel haklarının herhangi bir kamu gücü tarafından ihlali durumunda Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabilmektedir.

Ancak Almanya’dan farklı olarak kişiler yasalara karşı bireysel başvuru yapamamaktadır. Aynı zamanda Anayasa’nın 148.  maddesi gereğince olağanüstü hal ve savaş gibi durumlarda çıkarılan kanun hükmünde kararnamelere karşı bireysel başvuru yolu kapalıdır.

Bir anlamda Almanya’da olağanüstü hal ve egemen gibi hukuk tarafından tanımlanamayan olayların engellenmesi adına hukuk devleti anlayışı benimsenmiştir. Türkiye’de bu durum öyle gözükmemektedir. Anayasanın 148. maddesinde yer alan ve olağanüstü hal durumlarında çıkarılan kanunların temel hakları engelleyip engelleyemediği sorgulanmadığı için olağanüstü hal ve egemen gibi kavramlar direkt olarak hukuki bir nitelik kazanmıştır.

Bir anlamda Schmitt’in tartışma konusu yaptığı egemen ve olağanüstü hal gibi durumlar Türkiye’de hukuki bir şekilde otoriteye tanınmıştır.

Nihayete varacak olursak, hukuku, kişiler üstü bir bağlamda düşünüp tartışmak ve buna uygun model inşa etmek kamu yararı adına son derece önemlidir.

Kaynaklar:

[1] Carll Schmitt, Siyasal İlahiyat: Egemenlik Kuramı Üzerine Dört Bölüm, Çev. A. Emre Zeybekoğlu, Dost Kitabevi,  s. 19.

[2] Martin Loughlin, Politik Hukukbilim, Çev. Kıvılcım Turanlı, Fol Kitap, 2022, s. 220.

[3] Carll Schmitt, a.g.e. , s. 19.

[4] Carll Schmitt, a.g.e. , s. 13.

[5]  Giorgio Agamben, Kutsal İnsan, Çev. İsmail Türkmen, Ayrıntı Yayınları, s. 26.