İNCELEME: SERHAT HALLAÇ

Bazen bir kayıp, bazen bir yenilgi, bazen ise planlanan şeylerin tersine dönmesi sonucunda hepimizin karşılaştığı ve kimsenin yaşamak istemediği bir duygu var. 3 harf tek hece kadar kısa ama, ağırlığı büyük. Acı.

Serhat Hallaç, 'acı'yı farklı bir 'açı'dan inceledi.

Fiziksel acılar, belli ilaçlarla azaltılır ve geçebilir ancak ruhumuzdaki acılar, derin yaralar açar, kolay kolay geçmez, geçse de derinlerde mutlaka bir iz bırakır.

Hemen hemen hepimizin yaşamında ansızın karşımıza çıkan ve hayatımızı altüst etme noktasına getiren ve uzmanların kontrollerinde bile uzun bir süre sonra atlatılabilen, ya da kontrol altına alınabilen acı duygusu ve nedenleri arama motorlarında sıkça sorulan bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Peki, insan neden acı çeker? En çok hangi acı sarsıcıdır? Aşk acısı geçer mi?

ACI NEDİR?

Acı kelimesinin TDK anlamı bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duygu ve tatlı karşıtı olarak karşımıza çıkıyor. Birçok başka anlamı olan acı kelimesi, dış etkenlerden dolayı duyulan rahatsızlık, ızdırap, ölüm, yangın, olumsuz doğa olayları ve yaşanılanların yarattığı elzem üzüntü ve kederler olarak da nitelendiriliyor. Sözlükte kavramsal karşılığı bu olsa da ‘acı’yı tarif etmek maalesef olanaksız.

"ACI DUYMAK RUHUN FİYAKASIDIR"

Acı denilince akla ilk olarak aşk acısı ve ölüm acısı geliyor. Genelde hemen herkesin yaşadığı en sıklıklı acılar bunlar. Aşk acısı ve ölüm acısı gibi insanı derinden sarsan acılar, sanatın ve edebiyatın da en çok beslendiği alanlar olmuştur. Pek çok ünlü film, ünlü şiir veya şarkının temelinde bir ‘acı’ yatar. Eser sahibi bazen bu acıyı kendisi çekmiş ve bunun ilhamıyla eserini ortaya çıkarmıştır. Bazen de acı çekenlere şahitlik etmiş ve onun ilhamıyla bu eserler çıkmıştır.

Örnek vermeye kalkarsak burası yetmez ama birkaç örnek vermek de güzel olacak gibi. Örneğin ülkemizin büyük şairlerinden İsmet Özel, ‘Acı duymak ruhun fiyakasıdır’ der. Dünyaca ünlü düşünür Sokrates ise “ Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olamazsa, insan da acı çekmeden olgunlaşamaz" diyerek acının olgunlaştırıcı yönüne vurgu yaparken, arabeskin kralı Müslüm Gürses de bir şarkısında “ Herkesin acısı, sevgisi kadar” diyor.

ACI ÇEKMEK ÖZGÜRLÜKSE ÖZGÜRÜZ İKİMİZ DE!

Acı her dilde, her ırkta, her insanda aynıdır. Dünyanın bir ucundaki bir insan da yanıbaşımızdaki bir insan da acı hisseder. O yüzen acının dili, dini, ırkı olmaz derler.

Herkesin acıyı hissetme ve yorumlama durumu farklı olsa sa değişmeyen tek gerçek acının çekildiği ve insana derin öğretiler bıraktığıdır. Shakspeare, ‘Acı 1 saati 10 saat yapar’ derken, İsveçli yazar Selma Lagerlöf de ‘Acının bağladığı sevgi kuvvetlidir’ der. Yazar ve düşünür Sophokles acıyı, ‘Acıların en acısı kendi kendimize çektirdiğimizdir” sözleriyle tanımlarken, Victor Hugo da ‘Öğrendikten ve sevdikten sonra daha çok acı çekeceksiniz’ diye öğütte bulunur.

Belki de en kallavisini Dostoyevski söylemiştir. “ASLINDA İNSANI EN ÇOK ACITAN ŞEY; HAYAL KIRIKLIKLARI DEĞİL. YAŞANMASI MÜMKÜNKEN YAŞAYAMADIĞI MUTLULUKLARDIR.”

Dosto amca yine bir yandan hayatı oğretirken bir yandan da insanı karamsarlığa itiyor.

'ACI' SAĞLIĞA ZARARLI

Aslında acının bir kıstası olmadığını bu sözlerden de anlayabiliyoruz. Acı çekmek, yaşanılan durumun, gerçekleşen derin olayların dışa vurumu olarak nitelendiriliyor. Ve yaşanılan acı, ızdırap çektirmekle kalmıyor, yarattığı travma, ruhsal bozukluklar ve depresyon olarak insan sağlığını da olumsuz etkileyebiliyor. Zaten 'acı'nın her türlüsü sağlığa zararlı değil mi ?

HAFİF ACILAR KONUŞULABİLİR AMA DERİN ACILAR ‘DİLSİZDİR’

Acının tarifi olmadığı gibi acıyı yaşamak ve anlatabilmek de oldukça zordur. Bu yüzden hayatımızda yer alan ve ne zaman yaşayacağımızın, hangi psikolojik durumdayken karşılaşacağımızın belli olmadığı acılarla başa çıkmak oldukça zor olabiliyor.

ACI GEÇİYOR MU?

Peki sevdiğin birinden ayrıldıktan sonraki acı, sevdiğin birini kaybettikten sonraki acı... Bunlar geçiyor mu? Acı, geçiyor mu?

Geçiyor ama bir yara, derinlerde bir yerlerde bir iz mutlaka kalıyor. Yazıyı gerçekçi ve umutlu bir şekilde bitirelim. Ne dersiniz?

2000 yılında Bursa’da çekilen Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filminde futbol takımının hocası Hacı (Savaş Dinçel), kaleci Torba Suat’la (Erkan Can) bir araya geldiği ve unutulmaz diyalogun yaşandığı bir sahne vardı. Hüzünlü, gerçekçi ama bir o kadar da umutlu bir sahne.

SADECE BİR HAYATIMIZ VAR

Hatırlamakta güçlük çekenler için özet geçelim.

Aşk acısı çeken, morali epey bozuk, loş bir odada yatakta uzanan ve hocasını karşısında görüp ayağa kalkan kaleci Torba Suat, bir anda hıçkırıklarla ağlamaya başlar. Bir yandan da Neden böyle oluyor diye sorar?

Hacı da söze girer:

“Bak koçum! Belli olmuyor ama benim bir tek kulağımın arkası kaldı. Artık acı çekmekten ve acı çektirmekten zevk almamayı öğrendim. Sevgililer... heh! Bizim olanlar ya da olmayanlar... Hepsi iz bırakır. Bu izler şimdi seninki gibi çok derinini çiziyor. Hepsi kalır! Ama inan yeni izler de olacak. Yaşlıları düşün... Sanki her şeyi bilirlermiş gibidirler ama öyle değil.

Ne kadar acı çekersen çek şunu hiç unutma; çizilecek bir yer hep vardır ve çizecek bir yer... Ressam olur insanlar başkalarının kalbini kazıya kazıya, ya da resim olurlar senin gibi; kazına kazına.”

Kaleci Torba Suat da noktayı koyar: Beni çok derin kazıdılar be abi.

Özetle, bu hayatta geçmeyen bir şey yok. Her şey gibi acı da geçer. Derinde izler bıraksa da, geçer.

Ama acı geçerken siz de boş durmayın. Dönüşün, kendinizi ve hayatınızı değiştirin.

Unutmayın; sadece bir hayatımız var ve o da oldukça kısa…