Aydınlık gazetesi yazarı Mehmet Yuva, bugünkü köşesinde Abdurrahman Dilipak ve Dr. Ömer Turan’ın daha önce kaleme aldığı yazılarına atıfta bulunarak “Türk, Arabi, Kürdi, Farisi ve diğer devletler ve milletlerin başarılı, onurlu ve hür olabilmeleri için Cinlere ihtiyacı yoktur. Atatürk’ün tavsiyelerini yerine getirmeleri yeterlidir.”” dedi.

Mehmet Yuva’nın yazısı şu şekilde:

“Yazımızın başlığı garip gelebilir. Bu başlığı kullanmaya sebep olan iki unsur var: Abdurrahman Dilipak ve Dr. Ömer Turan’ın, yabancı istihbarat örgütleri, Vatikan, FETÖ ve iltisaklı yapıların, cinleri veya akraba mahlûkatları hafiyelik (gizli görevler) yapma ve tahakküm kurma faaliyetlerinde istihdam etmek için hummalı bir çalışma içinde olduklarını iddia etmişlerdi. Ağustos 2017’de Dilipak, “Cin çıkarma, Şeytancılık, Şeytanlarla mücadele Vatikan ilahiyatındaki iki önemli ana bilim dalı… Aynı şekilde bu konu ile ilgili Vatikan'ın yasaları ve yönetmelikleri var. Ve bu kurallar bütün Katolik kiliselerinde geçerli ve tabii Vatikan'ın diplomatik misyonları için de bu yasalar bağlayıcı.

Evet, evet, kiliselerde cin çıkarma işi yapılıyor. Çıkarılan cinler yargılanıyor, cezalandırılıyor, hapsediliyor, ya da kilisenin emrine giriyor, yani anlaşıyorlar, ‘kadroya alıyorlar'(!). İstihbaratta kullandıkları da söyleniyor, ya da birilerine musallat etmede de." diye yazdı.

Dilipak, "Mesela FETÖ'cülerin de bu işlerle ilgilendikleri söyleniyor… Ezoterik bir savaş yaşanıyor. Kadrolu Mehdi, Mesih talimat bekliyor… Laboratuvarlarda Gog ve Magog'ü (Yecüc ve Mecüc) üretmeye çalışan ‘bilim adamları', ‘Gen mühendisleri' var. Kimine göre Süleyman aleyhi selamın 'ahid sandığı' açıldı. Biliyorsunuz zaten Mesih geldi, Mehdi de… Her ne hikmetse sadece FETÖ değil, mesela Evrenesoğlu da Amerika'da, Kesdizani'ler, Ahmediler, Tahir-ül Kadri'ler hep ABD'den, Batıdan icazetli.” demişti. Bu açıklamaya itiraz edenlere, saçmalık diyenlere, kendisini “partisiz, Müslüman, Türk, Yörük, Türkçü, Atatürkçü” olarak tanımlayan Ömer Turan daha ilginç bir iddia öne sürmüştü; “Abdurrahman Dilipak hoca ile dalga geçen sazansporlar acaba Vatikan, CIA, MI6 ve Rus istihbaratının resmi cin birimleri olduğunu biliyor mu?" diye sormuştu.

MOSSAD İLTİSAKLI KİŞİLERE OPERASYON

Bu açıklamalar sonucunda insan acaba MİT’in cinleri veya bir cin birimi var mı diye soramadan edemiyor! Özellikle son yıllarda, MOSSAD, İran istihbaratı, dost-düşman yabancı istihbarat operasyonları ve terör örgütleri ile iltisaklı faaliyetlere yönelik ortaya koyduğu başarıları MİT’in Cin Birimine mi borçluyuz? Sayın Müsteşar İbrahim Kalın konu hakkında kamuoyunu aydınlatırsa öğrenmiş oluruz. Şaka bir yana yazımızın başlığına sebep olan ikinci faktör MİT’in özellikle ülkemizde MOSSAD ile iltisaklı şahıslara yönelik yaptığı operasyonlar oldu. Başta Suriye’de olmak üzere Arap medyasında bu operasyonlar geniş bir yer aldı. Suriye’de yıllarca yaşamış, akademik faaliyetlerde bulunmuş, Türkiye-Suriye ve Türk-Arabi dostluk faaliyetleri içinde yer almış ve özellikle Türkiye-Suriye resmi heyetlerine tercümanlık ve danışmanlık yapmış, kızımın bir büyük aşiret mensubu Suriyeli Arabi damatla evli olması hasebiyle konu hakkında birçok çevre ve medyası ile konuyu tartışma imkânı oluştu.

Bu çevreler, İsrail ile diplomatik, ticari münasebetleri olan, NATO üyesi olan, başta ABD olmak üzere Batı ile “iyi ve karmaşık” ilişkileri olan Türkiye’nin bu operasyonlarına şüphe ile baktıklarını ve anlamakta zorlandıklarını gördüm. Bu esnada aklı başında birkaç Arabi’nin “bu derece başarılı operasyonlar yapabilmesinin sadece gelişmiş insan unsuru ve teknolojik imkân faktörü ile açıklanamayacağını, MİT veya emniyet birimlerinin manevi güçler ve hatta cinleri kullanma kabiliyetine sahip olabileceği” iddiaları beni hayli şaşırtmıştı. Konunun bununla ilgili olmadığını, ülkemizde Milli İstihbarat Teşkilatının başında Milli olan üç kurumdan birisi olduğunu ve bunun bir kurum için ne denli önemli ve değerli olduğunu, başarının sırrı olduğunu anlattım. Ülkemizin kurucu lideri Atatürk’ün emniyet teşkilatının yanında bir ülkenin ve milletin bağımsız ve güçlü olabilmesi için iki kurumun eğitim ve savunmanın da milli olması gerektiğinin altını çizdiğini ifade ettim.

ECDADIMIZIN İLMİ, TERBİYESİ VE İRFANINA BORÇLUYUZ

Bir millet başta güvenlik, eğitim ve savunma sanayinde milli yani yerli ve sömürge terbiyesinden muaf olmalıdır. Şüphesiz ki bu prensipler temelinde devlet ve milletin tarım, madenler ve ekonomide de milli olmasını gerekli kılar. Dünyanın en etkili, en renkli ve en zengin uygarlıklarına ev sahipliği yapan coğrafyamız ağır sıklet merkezlerinden birisidir. Bu özelliği ile ülkemiz ve âlem tarihini ve bu tarihin ihtiva ettiği her şeyi ecdadımızın ilmi, terbiyesi ve irfanına borçludur. Bunun idraki ve bilinci ile eğitimin milli olması esastır. Elbette ki müspet ve faydalı Âlemin eğitim müfredatından ve tecrübelerinden istifade edilmelidir. Ancak bu istifade Milli eğitim sisteminin takviyesi ve güçlendirilmesi için yapılmalıdır. Bu sebeple eğitimin milli, ücretsiz, devletin kitap, kırtasiye, giysi, yemek, taşıma, spor, müzik, ve diğer etkinlikleri en kaliteli özel okullar gibi milletin evlatlarına sunmakla mükelleftir.

Doğru bir ifadedir; Boynuz kulağı geçebilir, ecdadımızın emanetine sahip çıkılmamış, hurafeliye sapmış bu sebeple Batı Doğudan gelen değerlerin kıymetini anlamış ve istifade etmiştir. Bunun kıymetini hoyratça harcayan ve delalete düşen Doğu, sefalet ve cehalet içinde kalmıştır. Müstevli Batının azameti karşısında küçülmüş, ona memur olmayı yeğlemiş, sömürge devletlerin rahmet eli olmadan ayaklarımız üzerinde duramayız gafleti ve ihaneti içinde olanlar tarihin tekerini durdurmaya ve hatta geriye döndürmeye de meyilli oldular. Ancak Doğu milletleri başta Milli Kurtuluş Savaşımız olmak üzere yakın-uzak Asya milletlerinin dirilişine önderlik eden Türk, Arabi, Kürdi, Farisi, Rumi, Ermeni ve Süryani ecdadımız coğrafyasının sahip olduğu önemi ve kadim tarihinin kıymetini idrak sayesinde üzerindeki ölü toprağı atmış ve millet olarak hür yaşamayı seçmiştir.

Günde kaç Suriyeli ülkesine dönüyor? Günde kaç Suriyeli ülkesine dönüyor?

ATATÜRK’ÜN TARİHİ TELKİNLERİ

Mustafa Kemal Atatürk’ün, “herkes ulusal görevini ve sorumluluğunu bilmeli, memleket meseleleri üzerinde o düşünceyle, düşünüp çalışmayı görev edinmelidir. Kendiniz için değil, bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur. Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet'e sahip çıkmak, Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır… Türk Milleti yeni bir iman ve kesin bir milli azim ile yeni bir devlet kurmuştur bu devletin dayandığı esaslar ‘Tam Bağımsızlık’ ve ‘Kayıtsız Şartsız Milli Egemenlikten ibarettir.’ Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu Milli Egemenliktir. Milletin Kayıtsız Şartsız Egemenliğidir... Öğretmenler! Cumhuriyet sizden düşünceleri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” tespit ve telkinleri tarihi önemdedir.

Şüphesiz ki ülkemizin çalkantılı, muhtaç ve milli olmayan söylem ve eylemeleri vardır. Ancak Türk milletinin her daim silkelenmesini sağlayan, hasta ve ölüme mahkum edilen vücudunun dirilmesine yarayan, kalbini tekrar çalıştıran şok enerji, bağımsızlık ve onurlu kor ateşi onun genetik kodlarında gizlidir. Türk, Arabi, Kürdi, Farisi ve diğer devletler ve milletlerin başarılı, onurlu ve hür olabilmeleri için Cinlere ihtiyacı yoktur. Atatürk’ün tavsiyelerini yerine getirmeleri yeterlidir.”

Editör: Meryem TORUN