Dünyada büyük bir ekonomik kriz var ve bu ciddiye alınması gereken bir kriz. Bu krizin ciddi sonuçlarının da olacağı ortada. Çok farklı ülkelere, çok farklı sektörlere yayılmış durumda. Bunun görülüp, iyi analiz edilip ona göre bir düzen kurulması gerektiğini düşünmekteyim. Bizim gemimiz sağlam, teknemiz sağlam demenin kesinlikle doğru olmadığı kanaatindeyim.

Böyle bir ortamda, ‘bu kriz psikolojik’ hurafesi, ortada geçici bir durum varmış kanısı yaratmak doğru değildir. Bu kriz psikolojik değildir. Yokmuş gibi yapınca işler kendiliğinden halloluvermez. Kriz, tedbir ister.

Bakıyorum daha hâlâ bu krizi küçümseyen, basit bir faiz politikası değişikliği ile sihirli bir değnek değmiş misali tüm ekonomiyi düzelteceğini sanan bir kesim var. Sorun sandığımızdan çok daha ciddi.

Rekor enflasyonlar, merkez bankaları para sıkıştırma politikaları, Rusya merkez bankası yaptırımları, Rusya Ukrayna savaşı, artan hammadde gaz fiyatları, gelişmekte olan ülkelerin zorluk çekmesi ve Covid-19.

Türkiye'nin CDS risk primi 900 puanlar seviyesinde. CDS risk priminin ekonomimiz üzerindeki etkisine ve özellikle sonuçlarına bakarsak; CDS creditdefault swap teriminin kısaltması olarak kullanılıyor. CDS risk primi borç alacak ilişkisinde borcun ödenmeme riskini hesaplamak için kullanılan bir finansal orandır. İki ülke arasında yapılacak olan anlaşmalarda borcun ödenmeme riskine karşı alacaklı tarafın sigortalama bedeli olarak borca yansır. CDS primi yüksek olan ülkelerde kredi maliyeti de yüksek olur.

Burası çok önemli; kredi maliyetinizin yüksek olması, borçlanma maliyetinizin arttığını gösterir. Bu durumda paraya, yani borca kolay ulaşamayacağınız için borçlanma ihtiyacınız da artar. Refah kaybına uğrarsınız. Haliyle, ülkeye döviz girişi azalır. Otomatik olarak döviz girişinin durması döviz kurunu arttırır. Döviz artmaya başladığında enflasyon da artar. Enflasyon devalüasyon sarmalına sürüklenir ve CDS risk priminiz artar.

Eğer geçmişten biraz ders çıkarsaydık, dünyanın pandemi sonrası şu anki halini harika bir fırsata çevirebilirdik. ABD’de konut fiyatlarının gelire oranı 2008 seviyesinin bile üstüne çıktı, Avrupa'da siparişler azalıyor, navlun fiyatları muazzam düşüyor, emtia fiyatları düşüyor.

Peki biz ne yaptık? Güya ihracata odaklandık. Avrupalı mal almayacağım derse ne yapacağız?

Hâlbuki adalet ve güven tesis ederek, yeni pazarlar için sabit yatırımları çekebilseydik, hazine garantili otoyollar yerine (ağır vasıtaların büyük kısmı kullanmıyor) daha fazla demiryolu, liman ve lojistik merkezleri oluştursaydık şu anda dünyaya sizi resesyonunuzla baş başa bırakıyoruz derdik. Ama hem fakiriz hem riskliyiz hem de tek dayanağımız olan Avrupa ihracatı önümüz bir iki yıl için risk altına girdi.

Birçok yerde yazılanlar tartışılanlar sürekli faiz üzerine. Bu krizden çıkmanın tek yolu artık sadece faizleri artırmak değildir. Bunun için zaten yeterince geç kaldık. Reel faiz zaten eksi %60’larda, bu saatten sonra faizleri kaça artıracaksın da ipin ucunu yakalayacaksın? Bir günde yüzde yüz mü yapacaksın faizleri? O zaman da ekonomiyi dondurursun.

Bu krizden çıkmanın ana yolu acil yapısal reformlardır.

Bunları da bir sonraki yazımda paylaşacağım.