Böylesine karmaşık, anlaşılmaz bir başlığı nasıl anlaşılır kılabilirim? Kendimi açıkça anlatmak adına hangi kelime, hangi cümle yardımıma koşabilir? Peki ya en berrak kelimeleri yan yana getirsem, dünyanın en zarif cümlelerini sizlere aktarsam anlatmayı arzu ettiğim şeyleri anlayacağınız konusunda emin olabilir miyiz?

Anlatmak istediğim sizin anladığınız kadardır; eksik ya da fazla… Bilahare bu noktada yazanı aşan bir durumdan söz edebiliriz.

Ayrıca sanıldığının aksine bizim anlaşmamızın önündeki en büyük engel ya dil ise?

Mesela dil diyorum; organ olarak dilden mi söz ediyorum, bir iletişim aracı olan dile referans vererek soyutlama mı yapıyorum? Bu durumda dilin genelleyici ve kaotik yapısını kabullenmek dışında pek tercihim kalmıyor. Başlıkta yer alan bilim kavramını da bu bağlamda düşünebiliriz. Bilim diyorum lakin tüm bilimleri kapsama lüksüm olmayarak bunu zikrediyorum. Zannediyorum sayfalar dolusu yazsam yine bu mümkün olmayacak. Bu nedenle dilin o karmaşık, belirsiz ve genelleyici yapısının farkında olarak meramımı açık kılmaya gayret göstereceğim.

Peki, nedir dilin belirsizlik kaynağı? Sanırım köken ve başlangıç meselesi bu tartışmalarda en zahmetli detaydır. Ancak ben burada Tevrat ve Zebur’un Yaratılış kısmının 11. Bölümünde yer alan Babil Kulesi kıssasını aynen aktararak açılım sağlayacağım:

Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler. Birbirlerine gelin tuğla yapıp pişirelim dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar. Sonra, kendimize bir kent kuralım dediler, göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız. Rab insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar dedi. Gelin, aşağıya inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar. Böylece Rab onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. Bu nedenle kente Babil[1] adı verildi. Çünkü Rab bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı.”

Bu kıssanın gerçekliğini sorgulayanlarınız olabilir. Bu kıssadaki önemli detay dilin belirsiz karakterinin çağlar önce fark edilmiş olduğudur. Her satırımızda dilin belirsiz karakteri farklı iddia ve örneklere başvurularak temellendirilmeye çalışılmışken bilimin dili kimin dilidir, sorusu yersiz mi olur? Öyle ki dilin belirsiz karakteri taraflı karakterini örtmek adına da hayli işlevsel olabilir.

Kelimelerin dünyasına bakarsak insanların her şeyin önüne geçen çıkarları göze çarpar. Mesela, doğanın düzenini ifade etmek adına kullanılan kelime dağarcıklarına dikkat kesilelim ve doğayı insanın kullanımına uygun hale getirmek için kullanılan terminoloji üzerinde duralım. Kendi doğal işleyişinin dışından doğal dünyadan fayda devşirmek için insanlar dünyayı çeşitli şekillerde sınıflandırır. Tüm bu sınıflandırmalar değer yüklüdür. Mesela insanın faydasına olan bitkiler “ekin” olarak isimlendirilirken onlarla rekabet eden bitki türleri “yabani ot” olarak ifade edilir.

Keza “ekin” olarak isimlendirdiğimiz bitkilerden beslenen böcekler de “haşere” olarak damgalanır. Mesela değerli görülen hayvanlar “besi hayvanı” olarak ifade edilirken onları avlayan hayvanlar “yırtıcı, yaban” şeklinde tanımlanır. Tersine düşünmemiz gerekirse; haşere, yırtıcı ya da yabani ot dediğimiz canlılar için bu son derece gereklidir. Onların yaşamda kalmasının koşuludur. Lakin bilimin insan-merkezli yapısı doğayı insanın kullanımına uygun şekilde sınıflandırır, böler ya da parçalar.

Diğer taraftan coğrafi keşifler kategorisi altında anlatılan birçok konu vardır. Mesela birçoğumuz “Amerika’nın keşfi” adı altında bir şeyler öğrenir ve bunları doğru kabul ederiz. Ancak Amerika dediğimiz kıtada birileri yaşıyordu ve orası yerliler tarafından biliniyordu. Onu bilmeyenler keşfetmedi, fark etti. Ancak ‘tarihyazımı’nın Avrupa-merkezci ve sömürgeci karakteri gereği Batı’nın üstüncü ideolojisi bu anlatılar sayesinde zihnimize gizlice örgütlenir. Bu düşünme biçimimizi, tercihimizi ya da kararlarımızı tayin edecek niteliğe sahiptir. Yanı sıra Amerika, keşif, savaş, fetih, başarı, kayıp gibi kavramların tümü ayrıca tartışmayı hak eder ve tüm bu kavramlar bir tarafı niteler. Aynı zamanda tüm bunların ekonomi-politik boyutu vardır.

Uzattığımın farkındayım ancak burada bir soru yönelterek yazıyı noktalandırmayı uygun buluyorum.

Bu yazı bağlamında bilimin dili insanın dili sonucuna varabiliriz, ancak hangi insanın,  hangi zümrenin dili? Bunu da ayrıca tartışmayı diliyorum.


[1] Babil, İbranice’de “kargaşa” sözcüğünü çağrıştırır.