Neydi, iyi ve kötü, güzel ve çirkin? Eylemlerimi belirleyen hissettiklerim miydi? Öldürmenin estetik biçimleri vardı diye düşündü. Şu ifadeleri hatırladı: “Bir hamam böceğini öldürürsen kahraman, bir kelebeği öldürürsen şeytansın. Ahlakın estetik standartları vardır."

S…  insanı mum gibi eriten haziran sıcağında günün boş vakitlerini bahçesinde geçiriyordu. Bahçeyi mesken bellemiş serçelerin, meyveleri olgunlaşmaya dönmüş ağaçların ve yeşil alacalı bitkilerin arasında kendisini tanrının avuçlarına bırakmış gibi hissediyordu.

Orada herkes kendisiyle meşguldü. Bitkiler uzamakla, ağaçlar meyvelerini beslemekle, serçeler toprağı karıştırmakla, S… ise Suç ve Ceza’yı okumakla… Belki de bahçenin müdavimi serçeleri seyretmek, onların sesleri arasında kitaba dalmak S… için en keyifli uğraştı.

Beş adımlık çardakta kulağına çalınan tek ses serçelerin cıvıltılarıydı. Serçe sesleriyle kitabın arasına sıkışıyor, dünya ile bağı bir anlığına kopuyordu. Kitabına ara verdiği zamanlarda gözleri serçelere yaklaşıyor, uzun süre onları seyrediyor; toprağa konan ve sonrasında uçuşan bu serçeler medcezir halinde birbirlerine karışıyordu. Toprağa vurdukları her gaga darbesi solucanları gün ışığına çekiyor; payına düşeni alan uçuşuyordu.

S… serçeler diyordu, bu sefil insanlığın öğretmenidir! Onlar bize seslenmez. Sadece gösterir. Doyacağı kadarla yetinmeyi gösterir. Fazlasında gözü yoktur. Fazlası için boğuşmaz. Kavgası doyacağı kadardır. Peki ya insanın kavgası böyle midir? Böyle değildir. İnsan birikimin esiridir.

Diyordu ki, bu insan nedir? Bir yığın hastalık mı? Bir salgın mı? Bir tür tiksintiyle bakıyordu. Onun için insan parlak bir gelecek değildi. Tüm bu sorgulamalar sessizlikle son buldu ve o da kitabına döndü.

Kitabını okurken mırıldanıyordu. Raskolnikov diyordu bir kahraman mı, zavallı bir suçlu mu? Onu suçlu kılan ne? Eylemi mi, eyleminin bizlerde hissettirdikleri mi? Yoksa tamamen kural koyucu olmaması mı? Savaş ortamında öldürünce kahraman, barış ortamında öldürünce suçlusun.

Peki savaşta daha fazla insanlar ölüyor, niçin diyordu yüz binlerce insanın ölümüne sebep olanlar kahraman? Kimin ahlakı, kimin yasası benimsediğimiz? Kitabı okudukça yerin dibine batıyor; kendisini sadece bir et yığını gibi hissediyordu. Tüm bu sorgulamaları bozan serçe çığlığı S…’yi ayaklandırdı.

Ağacın üstünde bir yılan serçe yavrusunu kanadından yakalamıştı. Serçeyi kendisine yem etmeye hazır bir hali vardı ki S… birdenbire taşa sarıldı ve yılanın gövdesine var gücüyle vurdu. Yılan yere düştü ve kıvranmaya başladı. Bu defa iki eliyle kaldırması mümkün olan taşa uzandı ve bu taşı kavradığı gibi yılanın kafasına bıraktı. Ayağıyla taşın üstünde tepinirken yılanın ağırlaşan hareketleri onu sakinleştirmeye yetmişti.

Sakinleştirmeye yetmişti yetmesine ama henüz tamamen işi bitmemişti. Koşarak aldığı çapa küreğiyle yılanı paramparça etti. Sonrasında kanlı taşları aldı ve kanlı kısımları kapalı olacak şekilde kenara bıraktı. Hemen peşine çapa küreği ile toprağı kazıp yılanın parçalarını içine attı ve üzerini örttü.

Sonrasında kaplumbağa adımlarıyla çardağa dönen S… serçelerin solucanları gagalamasını izlerken düşüncelere daldı. Acaba diyordu kuşa iyilik mi ettim, yılana kötülük mü? Tıpkı serçeler gibi yılan da sadece hayatta kalmak için karnını doyuracaktı. Mesela benim gibi. Bu, aç kaldığımda karnımı doyurmak için bir hayvanı keserken başka birinin hayvanı kurtarmak için beni öldürmesine benziyordu. Niçin serçeleri solucan yerken izledim de onları yılan gibi öldürmedim? Niçin solucanların ölmesi beni serçeleri öldürmeye sevk etmedi?

Neydi, iyi ve kötü, güzel ve çirkin? Eylemlerimi belirleyen hissettiklerim miydi?

Dedi ki burada yasayı koyan bendim.

Öldürmenin estetik biçimleri vardı diye düşündü. Belki de şu ifadeleri hatırladı: “Bir hamam böceğini öldürürsen kahraman, bir kelebeği öldürürsen şeytansın. Ahlakın estetik standartları vardır."