İnsanlar hayatları boyunca dört temel kaygı ile yüzleşmek ve yaşamak durumundadır. Hem kişilerarası hem bireysel alandaki problemlerimiz bu dört temel konu (ölüm, yalnızlık, hayatın anlamı ve özgürlük) ile ilgilidir.

Yazı dizimize Ölüm Kaygısı ile başlamış, Yalnızlık Kaygısı ile devam etmiştik. Sırada Hayatın Anlamı var.

Varoluşsal kaygılarımızdan bir diğeri, hayatın anlamıdır. “Ben kimim?” sorusu, ergenlik döneminden itibaren iç sesimizin daimi parçasıdır.

Kendilerine kimlik arayan gençler bir takım gruplara dahil olarak aidiyet duygusunu hissetmek isterler. Çünkü, aidiyet bizi anlamlı kılar. Diğer yandan, hayatımızın anlamını tanımlamaktan korkarız. Sanki tek bir doğru ve anlam varmış gibi yanılmaktan korkarız. Ancak anlam, değişkendir. Farklı hayatlara ve karakterlere sahip olmamız anlamlarımızın karşılığıdır.

Hayatımızın anlamını biz keşfederiz ve şekillendiririz. Yaşamaya dair motivasyon kaynağı, kötülük ve acının içinde tutunacak bir daldır anlam. Yaşamak, acısız değildir.

Savaşın, acının, kötülüklerin, ölümlerin olduğu bu hayatın anlamı olabilir mi? İçinde bulunduğumuz koşulların kurbanı olduğumuzu düşündüğümüzde cevabımız hayırdır. Hepimiz ölümlüyüz ve hayatta her istediğimiz şeyi yapacak kadar zamanımız yok. Bu gerçek korkutucu olduğu kadar değerlidir aslında. Ölümlü olduğumuzu kabul ediyorsak hedeflerimizi gerçekleştirmek için zamanın ne kadar kıymetli olduğunu da biliriz. Önemli olan bu hediyeyi nasıl kullanmak istediğimizdir.

Anlam bulmak için, problemlerin ve zorlukların var olduğunu kabul etmek gerekir. Yaşadığımız hiç bir güçlük deneyimlerimizi, biricikliğimizi bizden alamaz. İnsanlar yaşam güçlükleri üzerinde kendi rollerini fark ettiğinde bu durumu değiştirebilecek gücü de kendilerinde bulurlar. Anlamlı bir varoluş için seçenekleri araştırmaya başlarlar. Böylelikle, kendimizi hedefler doğrultusunda sürekli yeniden yaratırız.

Hayatın anlamını keşfettiğimizde düştüğümüz yerden kalkıp yürümeye, yani yaşamaya devam ederiz. Hayatın hiç bir anlamı olmadığına kanaat getirdiğimizde ise depresif ve boş bir hayat yaşarız. Eyleme geçme veya hiçbir eylemde bulunmama potansiyeline sahip olan varlıklar olarak eylemsizlik bir seçimdir. Anlamsızlığın karşılığı değildir. Huzursuz ve umutsuz olan kişiler, keşkelerle yaşamaya devam eden, geçmişte yaptıklarından pişmanlık duyan eylemsiz kişilerdir.

Hayatın anlamı bize hazır olarak verilmemiştir bu anlama ancak kendi amaçlarımızın ne olduğunu bularak erişebiliriz. Kişisel farkındalık kendimizle yüzleşmek demektir. Kendimizle yüzleşmek ve konfor alanından çıkmak beraberinde kaygı ve korkuyu getirir. Büyümek, değişmek, yaşamak için kaygı ve korkuya ihtiyacımız vardır. Anlam, yaşam ve yaratıcılığın esin kaynağıdır. Gerçek olan; hepimizin bir tuvalinin olduğu ama üzerinde sergileyeceğimiz resimlerin bize özgü olduğudur. Sen hangi resmi çizmek istiyorsun?

Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sayısız kere daha yaşamak zorunda kalacak olsan, yaşamındaki her acı, her sevinç, her bir düşünce ve her bir soluk, tarif edilemeyecek kadar küçük ya da büyük her şey, arka arkaya ve aynı sırayla, sana dönecek olsa bu durumdan keyif alacak bir hayata sahip misin?

Çünkü insan ancak bir nedeni olduğunda nasıllara dayanabilir ve pişmanlık duymadan anlamlı bir hayat sürebilir.