Yeni eğitim-öğretim yılı için ilk zil bugün çaldı. Ülkemizde yalnızca öğrenci ve öğretmenlerini düşündüğümüzde bile 20 milyonu geçen bir nüfus için yaklaşık 9 aylık bir maratonun başlaması anlamına geliyor bu durum. Her ne kadar büyük bir kısmı yüz yüze eğitimle geçmiş olsa da geçtiğimiz yıl yine de pandeminin gölgesinde ve online eğitim sonrası adeta yeniden okula uyum süreci şeklinde geçti. Yeni eğitim öğretim yılına ise ne mutlu ki bu durumdan uzak daha normal bir süreçle merhaba diyoruz.

Yeni eğitim öğretim yılının bu ilk yazısında biz de öğrencilere ve velilere bazı tavsiyelere yer vermeye çalışacağız. Okul yaşamındaki öğrencileri okula yeni başlayanlar, ara sınıflarda okuyanlar ve sınav grupları olarak üç ana gruba ayırmak mümkün.

İlk grupta okul öncesi öğrencileri ve mini mini birler yer alıyor. Bu grupta tavsiyelerimiz öğrencilerden çok velilere yönelik. Çocuklarının bu ilk heyecanına ortak olan hatta bazen çocuklarından daha da heyecanlı olan anne babaların duygu ve düşüncelerini anlamak çok zor değil. Okula alışabilecek mi? Nasıl bir eğitim alacak? Arkadaşlarıyla ilişkileri nasıl olacak? Okuma yazmayı ne zaman öğrenecek? Bu ve benzeri sorular daha okul başlamadan anne babaların zihinlerini meşgul etmeye başlıyor. Aslında tüm bu kaygılar ve sorular oldukça anlamlı fakat aslında birçoğunun cevabı bizim yaklaşımlarımızda gizli. Zira çocukların okula başlangıç döneminde yaşadığı kaygıların temelinde bizim yaşadığımız kaygıların ve bunları çocuklara ne kadar yansıttığımızın önemli ölçüde etkisi var. Gözlemlerimiz ve araştırmalar gösteriyor ki bu alışma dönemini daha zor geçiren çocukların büyük kısmında bu durumun temel sebebi aslında anne ve babaların kendi kaygıları ve bunun çocuğa olan yansımaları. Okula gelirken anne babasından ayrılmakta güçlük çeken çoğu öğrencide aslında anne babanın çocuğundan ayrılma konusunda yaşadığı zorluğu görüyoruz. Bu noktada daha sakin kalmak, öğretmenlerin ve uzmanların yönlendirmelerini dikkat almak süreci yönetmeyi kolaylaştıracaktır. İlk ayrılık esnasında mutsuz olan hatta ağlayan çoğu öğrencinin sınıfa girdikten ve arkadaşlarıyla bir araya geldikten sonra günü gayet keyifle tamamladığını söylemek mümkün. Özetle sakin kalmak, çocuğu kaygılandıracak söylem ve davranışlardan kaçınmak ve öğretmenlerin tavsiye ve yönlendirmelerine kulak vermekte fayda var.

Gelelim 1.sınıf öğrencilerine. Bu grupta özellikle okul öncesi eğitimi almış olanlar yani okula yabancı olmayanların alışma dönemini daha kolay ve hızlı atlattıklarını söyleyebiliriz. 1.sınfı okul öncesinden ayıran en temel durum ise artık yazmayı ve okumayı öğrenmek gibi okul öncesi döneme göre daha karmaşık süreçlerin başlamış olması. Burada en çok yapılan yanlışlardan biri çok hızlı bir gelişim beklemek ve kıyaslamalar yapmak. Unutulmamalı ki her çocuk özel ve her çocuğun ritmi, hızı, algısı birbirinden farklıdır. Çok özel durumlar dışında hemen her öğrenci 1.sınıfta okuma yazmayı öğrenmiş ve sınıf düzeyine uygun kazanımları edinmiş olarak bir üst sınıfa geçer. Bu nedenle her şeyi hemen öğrenmesini beklemek, sınıftaki arkadaşlarıyla kıyaslamak, üzerinde baskı uygulamak uzak durulması gereken en önemli yanlışlardandır. Bu noktada sizi en iyi yönlendirecek kişi sınıf öğretmeniniz olacaktır. Sınıf öğretmeninizle sürekli ve açık bir iletişim halinde olarak bu dönemi keyifli bir anıya dönüştürmek bizim elimizde. Eksik kaldığını, geri kaldığını düşünerek kendimiz öğretmeye kalkmadan, evde yapılması gerekenler konusunda öğretmenin yönlendirmesine göre hareket etmek evde yapılan çalışmaları çocuğumuz ve kendimiz için bir çile olmaktan çıkarabiliriz. Bu dönem bir daha asla yaşayamayacağınız bir dönem. Yıllar sonra tebessümle hatırlamak da keşkelerle hatırlamak da bizim elimizde.

Ara sınıflarda okuyan öğrencilere gelecek olursak, bu gruplarda işler diğer gruplara göre nispeten daha kolay diyebiliriz. Ancak bu gruplarda da önem arz eden bir husus var ki o da ileriyi düşünerek hareket etmek. Burada hem öğrencilere hem de velilere ortak tavsiyemiz bu. Her yıla ait bilgileri, müfredatı olabildiğince eksiksiz biçimde edinmek takip eden yıllar için önem taşımakta. Bir sınav ülkesi olduğumuz gerçeğinden hareketle her şeyi son yıla bırakmak başarı şansımızı da aynı oranda zora sokacak sadece bir yıllık değil adeta geriye dönük birkaç yıla da çalışmayı beraberinde getirecektir. LGS ve YKS sınavlarında her ne kadar son yılın müfredatı temel alınsa da unutulmamalı ki o son yıla ait konuları daha kolay ve iyi anlamak önceki konuları iyi anlamış olmaktan geçiyor. Bu nedenle sosyal yaşamı, sportif ve sanatsal faaliyetleri ihmal etmeden ama programlı bir çalışmayla içinde bulunduğumuz yıla ait konuları da en iyi şekilde öğrenmek büyük önem taşıyor. Öğrencilerin sıkça düştüğü yanlışlardan olan erteleme ve her şeyi son yıla bırakma davranışına zaman zaman velilerin de ortak olduğunu görüyoruz. Oysa hiçbir yıl bir öncekinden ya da sonrakinden daha az öneme sahip değil. Öğrenciler bu bilinçle çalışmalı, aileler de bu konuda gereken özeni ve takibi göstermeli.

Sınav gruplarına geldiğimizde ise bizi bekleyen önemli bir detay var. Sınav hazırlık sürecinde, planlı ve mutlaka bir programa bağlı olarak çalışmak, eksiklerimizi doğru tespit edip doğrudan bu konulara ağırlık vererek ilerlemek elbette önemli ve dikkat edilmesi gereken unsurlar. Ancak uzun ve yorucu bu maratonda akademik olarak hazır olmak kadar önemli olan diğer detay da psikolojik olarak hazır olmak. Bunun için stres ve kaygımızı kontrol altında tutmalı, zaman zaman motivasyonumuzu kaybetsek de tekrar ve zaman kaybetmeden aynı ruh haline ve çalışma temposuna dönmek büyük önem taşımaktadır. Bunun için özellikle rehber öğretmenlerimizden destek almakta fayda var.

Son olarak yeni eğitim öğretim yılında tüm öğrencilere, öğretmenlere ve ailelerine sağlık huzur ve başarı dolu bir yıl diliyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.