‘İmgelerin İhaneti’ isimli tablosunda muazzam bir pipo deseni resmeden Rene Magritte, tablonun alt kısmına küçük puntolarla “Bu bir pipo değildir” yazar. Ancak bizim tabloda gördüğümüz pipodur. İlk etapta tablonun altında yer alan yazının anlamsız gelme ihtimali kuvvetle muhtemeldir.

Bir gün bu çelişkili durum Magritte’e sorulduğunda, hem güldürücü hem de düşündürücü olan şu cevabı verir: Evet bu bir pipo değildir, pipo desenidir.

Gerçekten de böyledir. Biz tabloda pipo görmeyiz, piponun fırça darbeleri sonucunda oluşan sunumunu görürüz. Yani tabloda görünen tasarım, yazı tarafından reddedilir ve pipo olmadığı savunulur. Bu durum başlığımızla son derece ahenk içerisindedir. Ressam, burada görünenin ötesinde “gerçekliğin ne olduğu” sorusu üzerine yoğunlaşır.

Bir diğer açıdan konuyu, sosyal medya profillerine taşıyabiliriz. Büyük bir insan kümesi sosyal medya ile iltisak kurmuştur ya da hâlihazırda iltisaklıdır. Hepimiz tekrardan profillerimize göz atalım, genelde göreceğimiz manzara; tebessüm eden yüzler, birtakım manzara fotoğrafları veyahut ilgilerimizin süslenmiş sunumlarıdır. Tam da bu noktada Lewis Hine’nın veciz ifadesi zihnimde canlanıyor: “Fotoğraflar yalan söylemez, ama yalancılar fotoğraf çeker.”

Kuşkusuz bu fotoğraflara baktığımızda bir şeyler görürüz. İlk etapta gözümüze, tebessüm eden yüzler, sevimlilikler ve niceleri ilişir; ancak hüzün bu fotoğraflarda saklanmış, hatta dışlanmıştır. Öyle görünüyor ki sosyal medyadaki dünyalarımızda bu duygu durumu uygunsuzdur. Tam da bu noktada sosyal medya profillerinde tebessüm eden yüzler, büyük bir baskılanmanın hikâyesini sunar. Mesela, hüzün duygusu baskı altına alınmış, yaşamın farklı yüzleri maskelenmiş ve fotoğraflar çoğunlukla modifiye edilmiştir. Nitekim buradan şu sonuca varabiliriz; bize sunulan şeyler gördüklerimizle sınırlı olmayabilir. En nihayetinde yaşam o görsellerdeki sunumdan çok daha fazlasını içerir.

Esas olarak üzerinde durmak istediğim mesele ise kahramanlık anıtlarıdır. Yukarıda iki farklı meseleye temas etmemdeki asıl amaç anlatımı pekiştirmek ve zenginleştirmektir. Konumuza dönecek olursak, modern dönemlerde ulus devletler, anıtlar üzerinden tarihsel anlatılar kurar ve bu anıtlar sayesinde bize geçişmişimizi hatırlattığını savunur. Elbette anıtlarda yer alan motifler modern ulus devletlerin, makbul vatandaş profili yaratmak adına başvurdukları bir yöntemdir. Bunun işlevsel olduğu kabul edilebilir ancak kötüye kullanıma uygun olduğunu da zinde tutmak gerekir.

Concerton, “Modernite Nasıl Unutturur” isimli kitabında mesele edindiği anıtları şu şekilde ele alır: Anıtlar ile unutkanlık arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Şöyle ki anıtlar unutma tehlikesine karşı inşa edilmiştir. Fakat bu anıtlar unutmaya da yol açabilir. Hatırlanmak istenen şeyi anıt biçimine sokmak, bazı şeyleri hatırlattığı gibi bazı şeylerin de unutulmasına sebep olur. Anıtlar, geçmişteki bir dönemi hatırlamamızı sağladığı kadar onu saklar. Söz gelimi savaş anıtları insanların neler yaşadığını gizler: Anıtlarda tebessüm eden asker tasvirleri, özellikle şiddet ve saldırganlık eylemlerini reddetmek adına tasarlanır. Savaş anıtları insanların nasıl öldüğünü gizler: Kan, havada uçuşan vücut parçaları, uzun süre gömülemeyen insan bedenleri, gözyaşları… Tüm bu detaylar anıtlara dâhil edilmez.

Geçmişte yapılan hatalar, yapılması zorunlu şeylermiş gibi sunulur. Mesela anıtlar, savaş döneminde insanların nasıl hayatta kaldığını sunmaz. Bu noktada Birinci Dünya Savaşı insanların nasıl hayatta kaldığını gözler önüne sermiştir. Almanya, Avusturya, Britanya ve Fransa sokakları, bu ülkelerin ordularında görev yapmış insanlarla dolmuştu. O dönemde insanlar ihtiyaç duyduğu yardım malzemelerine güç bela ulaşırken bu insanların bakımını o ülkelerde yaşayan aileler karşılamakta idi. Savaşta ölenler her yıl devlet merasimleriyle anılırken, savaştan yara alan ve hayatta kalan insanlar unutulmaktaydı.

Bu noktada şu soruyu sorabiliriz: Söz konusu anıtlarda niçin tek düze bir anlatım vardır? Zannediyorum ki görünenin ardına odaklanmamız bizlere farklı açılardan değerlendirme yapma imkânı sunacaktır.