"Bir Avrupalı Afrikalıya soruyor:

- Sizin topunuz, tankınız, tayyareniz yok mu?

- Hayır bayım, biz vahşi insanlarız.

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrailli sivillere ve İsrail güvenlik güçlerine yönelik saldırılarının hemen ardından İsrail Devleti’nin Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilere karşı ayrım gözetmeksizin yürüttüğü askeri saldırılar; ölçeği, yıkımı ve ciddiyeti bakımından savunmasız sivil nüfusa yönelik şiddetli bir tarihsel anı ifade ediyor.

Bu durum sadece İsrail Hükümeti’nin ve güvenlik güçlerinin yürüttüğü yıkıcı şiddetin boyutlarını görmemize imkân tanımıyor aynı zamanda evrensel ve insani hak savunucusu Avrupalı Devletlerin en hayati meselelere göz yummasının farklı bir örneğini sunuyor.

Çocuk ve yetişkin olmak üzere binlerce sivil en ağır şekilde tüm dünyanın gözleri önünde öldürüldü ve daha fazla sayıda insan yaralandı. Bizlerin bakmakta zorlandığı görsellerdeki ağır şiddeti bizzat yaşadılar. Tüm bunlar yaşanırken İsrailli bürokratlar ve bakanlar, Gazze Şeridi’ni tümüyle kuşatma emrini vererek; yakıt, elektrik, su ve daha birçok temel ihtiyaçlara erişimin yasaklanacağını duyurdu. Gazze’de yaşayan insanlara evlerinizi terk edin çağrısı yapıldı ve güvenli rota olarak belirlenen yollar İsrail’in hava saldırıları ile yerle bir edildi ve ambulanslar hedef alındı. Tarihin en kanlı ve şiddetli saldırı örneği olarak hastanede tedavi gören insanlar hedef alındı. İnsanlarla değil hayvanlarla mücadele edildiği orman kanunları ilkesi ile ilan edildi. Gazze’nin eski haline dönmeyeceği ve her şeyin ortadan kaldırılarak kocaman bir çadır kente dönüştürüleceği vurgulandı.

Tüm düşmanlaştırıcı söylemleriyle kendi bilincini rahatlatan İsrail’in bu tutumu soykırıma teşvik ve davet olarak delil niteliği taşıyor. Örneğin; ArielKallner, Ekim’deki tek hedef: Nakba! 1948 Nakbasını gölgede bırakacak bir Nakba! diyerek kendi varoluşunun temelini kan dökmeye dayandırıyordu ve bu farklı varoluşları imha etmeye açık bir davetiye içeriyordu. Nakba olayı, 1948 yılında yüz binlerce Filistinlinin en ağır şekilde Siyonist milislerin saldırıları sonucundan topraklarından sürülmesinin hikâyesidir. Üstelik buHolokost’un hemen peşine gerçekleşmiş ağır bir soykırım örneğidir ve bu şiddet, sistematik olarak tarihsel süreklilik içermiştir.

Bugün geldiğimiz noktada Avrupalı “insani” kuruluşlar, 1948 Nakba ve 1967 Naksa’nın daha büyük boyutta tekrarlanmasına karşın uyarıda bulunuyor. Bu bağlamda kayıtsızlıkla suçladığımız Avrupalı Devletlerin aktörü olduğu Soykırım Sözleşmesi dahibugün yaşananları soykırım olarak tanımlamakiçin yeterlidir: “

Soykırım; ulusu, etnik, ırksal veya dinsel grubu tamamen veya kısmen yok etmek adına işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri anlamına gelir:

Grubun üyelerini öldürmek;

Grubun üyelerine ciddi bedensel veya zihinsel zarar vermek;

Grubun tamamen veya kısmen fiziksel olarak yok edilmesine yol açacağı hesaplanarak yaşam koşullarının kasıtlı olarak bozulması;

Grup içinde doğumları önlemeye yönelik tedbirlerin uygulanması;

Gruba ait çocukların zorla başka bir gruba nakledilmesi.”

Tabii tüm bu yaşanan dehşet verici durumları soykırım, felaket ve benzeri şekillerde tanımlamak için Avrupalıların sınırlarını çizdiği sözleşmeleri referans vermemiz de gerekmez. Bu alıntı yalnızca var olan şiddete karşın ikiyüzlü politik tutumları vurgulamak adına önem arz ediyor. Asıl ironi ise şurada:kendi dışındaki dünyanın yıkımına sessiz kalmalarına rağmenhala bu sözleşmede yer alan değer yargılarını savunuyor olmaları.

Hitler zulmünü yaşamış birçok insan hala hayattayken ve en acılı tarihsel anlara bizzat Avrupa’nın göbeğinde şahitlik edilmişken bu devletlerin sessizliği ya da cılız sesleri nasıl değerlendirilebilir. Bu noktada AimeCesaire yardımımıza koşuyor.Cesaire, Hitler zulmüne ve Avrupa’nın kendi dışındaki dünyayı sömürgeleştirme hikâyesine karşın mealen şunları söylüyor:

“Çağımızda Avrupalı beyaz insanın Hitler’de affedemediği şey insanlığa karşı işlenen suç, insani değerlerin alt üst edilmesi değil, beyaz adama karşı yani Avrupalı beyaz insanlara karşı işlediği suçtur. O zamana kadar Avrupa’nın kendi dışındaki dünyaya takındığı sömürgeci, yok edici, aşağılayıcı, diz çökertici, nefrete dayalı tutumunun Hitler tarafından Avrupalılara karşı uygulanmış olmasıdır. Bugün bizlere; ilerlemeden, başarıdan, yücelikten, standartların yüksekliğinden söz ediyorlar. Öz suları yağmalanmış, kültürleri yok sayılmış, yaşamı var eden tüm değerleri çiğnenmiş, kurumları alt üst edilmiş, muhteşem doğası bombalar eşliğinde hırpalanmış, tüm imkânları gasp edilmiş bir dünya karşında sessiz kalınmıştır. Bu bağlamda artık kendi yarattığı problemlerin çözüm merkezi olarak kendini sunan ancak tüm bu problemleri çözmekten aciz bir medeniyetten söz edebiliriz ve bugün bizlere “savaş suçu” zırvalığından söz ediyorlar. Artık bu olan biten dehşetin derinliğini kavramak ve önüne geçmek için yeni bir düşünme biçimine ve yeni bir dile ihtiyacımız vardır. Mesela savaşın kendisi suç olarak niye düşünülmesin?”

Tüm bu sorunları dinsel bir savaşa indirgemeyerek ve sorunu evrenselleştirerek, tüm insanlığın sorunu olduğuna dikkat çekerek daha geniş bir kamusal zeminden meseleye bakmak ve buna karşın tepkisel tutum geliştirmek bir zorunluluk.

Bunun dışındaki bir tutum mevcut sorunu daraltır ve bizzat sorunun faili olan insanların çözüm arayışını zorlaştırır. Zira buradaki saldırıların zemininde sömürgeci içgüdüyü görmemek imkânsız. Aksi durumda Biden’ın “Bir İsrail olmasaydı, bir tane icat etmek zorunda kalırdık” ifadeleri nasıl açıklayabilirdik?

Meseleyi Abdülbaki Gölpınarlı’nın insanlık tarihini çok kısa bir şekilde özetleyen hikayesiyle bitirelim:

“Hikâye ederler, ünlü padişahlardan biri tarih bilginleri toplamış. Bana demiş insanlık tarihini yazın. Yıllarca uğraşmışlar. Yüz cilt bir kitap yazmışlar ve develere yükleyip saraya götürmüşler, padişahın huzuruna çıkarmışlar. Padişah bunu kim okuyacak demiş, özetini yazın. Yine yıllarca uğraşmışlar, yazmışlar, çizmişler elli cilde indirmişler. Padişah bu da fazla biraz daha özetleyin demiş. Yine çalışmışlar, çabalamışlar on cilde indirmişler padişaha sunmuşlar fakat padişah bu müddet içinde ömrünü sürmüş, yaşını başını almış ve son demlerine gelmiş, okuyamam demiş. Padişah, bir iki sözle özetleyemez misiniz? diye sormuş. Birbirlerine bakışırlarken içlerinden biri padişahım demiş ben özetleyeyim: Doğdular, büyüdüler, öldürdüler, öldüler.”

Evet, insanlığın bugüne dek tarihi bu sözlerle özetleniyor.